Süper kahramanları biz çok sevdik, onlara
gönül verdik. Dünyayı kötülüklerden ancak onların kurtarabileceği fikrine inandık.
Ah o Amerikan sineması yok mu! Bize süper kahramanları o sevdirdi ve onların
hep iyi olacağına inandırdı! Süper kahramanları insanlığı, toplumu ve ülkeyi
kötülüklerden kurtaracak yegane varlıklar olarak gösterdi. İşte bu yüzden Amerika'da
süper kahramanların kılığına girerek geceleri sokaklara çıkıp, rastladığı kötü insanlar
ve suçlularla mücadele ederek kendini süper kahraman zanneden insanlar türemeye
başladı. Bu olaylar, insanların süper kahramanları ne derece sevdiklerinin ve benimsediklerinin
bir kanıtıdır. Süper kahramanlar deyince; Batman, Süpermen, Örümcek Adam, Demir
Adam gibi kahramanlar ilk akla gelenlerdir. Bunun yanında Tommiks, Zagor, Mandrake
Kızıl Maske gibi arka planda kalmış süper kahramanlar da mevcuttur. Hollywood süper
kahramanların hikayelerinin artık tamamen tüketmiş olsa gerek,"The Batman vs
Superman" filmi ile birlikte süper kahramanları birbirine vurdurtmaya başladı.
Filmin ana felsefesi; bazı süper kahramanların (bu filmde Süpermen'in) gücü eline
aldıktan sonra kötüleşmeye başlaması idi. Zaten Yin Yang felsefesi de bunu söylemiyor
muydu; "Her iyinin içinde kötülük, her kötünün içinde de iyilik vardır. Ve
hiçbir iyi, sonsuza kadar iyi kalamaz." diye?
Bizler de toplum olarak süper kahramanları
çok severiz. Toplum olarak zorda kaldığımızda hep süper kahramanlara öykünürüz.
Haksızlıklara karşı efsane gibi dillendirdiğimiz Köroğlu karakteri ve baskıcı rejime
ve ağalığa karşı mücadele ederek efsaneleşen İnce Memed gibi eşkıya kahramanlar
böyle çıkmışlardır. Aynı şekilde devletimizde, toplumumuzda, partilerimizde ve kurumlarımızda
sürekli olarak bir “Süper Kahraman” kurtarıcı beklentimiz vardır. Devletimizin başına
geçecek üstün yaratılışlı, yetenekli, zeki, vizyoner, vatansever bir liderler
bekleriz. Ömrümüz ülkeyi fakirlikten ve ezilmişlikten kurtaracak, yurtiçi ve yurtdışı
politikalarını hakkıyla uygulayabilecek, çalmayacak, çırpmayacak, ülkenin kaynaklarını
eş-dost ve yakınlarına peşkeş çekmeyecek, ilkeli ve ahlaklı insanüstü
kahramanlar bekleyerek geçer. Ömrümüz merkez sağı toparlayacak, ülkenin hak
ettiği hızlı kalkınmayı ve zenginleşmeyi sağlayabilecek olağanüstü bir lider,
bir süper kahraman bekleyerek geçer. Eş dost ve arkadaş sohbetlerinde hep, "noolacak
bu ülkenin hali! konusu ile CHP'yi ve ülkeyi kimin kurtarabileceği" konusu
konuşulur, ömrümüz sol'u ve CHP'yi içinde olduğu sıkıntılı durumdan silkindirip
kurtaracak bir Süper Kahraman bekleyerek geçer. Yakın bir geçmişte AnaSol+M hükümeti
ülkenin ekonomisini yönetemeyip büyük bir mali krize sebep olduğunda, bir kurtarıcı
süper kahraman olarak Dünya Bankasından Kemal Derviş getirilerek maliye bakanı yapılmıştı.
Hatta Kemal Derviş'in ülkemiz maliyesi ile birlikte CHP'yi de kurtarabileceği uzun
müddet konuşulmuştu. Aynı şekilde MHP'yi statükodan kurtaracak, oylarını yükselterek
iktidar alternatifi oluşturabilecek, daha ilerisi tarihte hiçbir zaman olmamış olan
Türk birliğini gerçekleştirebilecek olağanüstü Süper Kahraman bir lider, bir reis
beklentisi vardır. Tuttuğumuz takımımızı düştüğü kötü durumdan kurtaracak, hem ekonomik
hem de futbol olarak klübümüzü başarıdan başarıya koşturacak insanüstü başkana,
teknik direktöre veya golcüye ihtiyacımız vardır. İslam devletlerini toparlayacak,
tüm Müslümanları birleştirerek İslam'ı hak ettiği yerlere çıkaracak Süper
Kahraman bir dini lider beklentimiz vardır. Daha ilerisi; bazı mütedeyyin kesimlerde
Allah inancı olan tüm dinleri İslam çatısı altında birleştirecek bir kurtarıcı,
bir Mehdi beklentisi vardır. Farkında mısınız; sürekli bir kahraman ve kurtarıcı
beklentimiz var? Adeta her alanda birer Süper kahraman beklentimiz var. Hepimiz
bir kurtarıcı, bir kahraman, bir insanüstü yetenek, adil bir lider yani, bir süper
kahraman çıksın da, ülkeyi, ekonomiyi, partimizi takımımızı kurtarsın diye
belkiyoruz. Bir haksızlığa uğradığımızda hukuk sistemine güvenmek yerine suçluyu
cezalandıracak hakkıyla racon kesecek bir reis bekleriz. Fakat toplumun tüm kesimleri
olarak birleşerek, iyi ve çalışan bir hukuk sistemi inşa etmek aklımıza gelmez.
Politik, hukuki ve yönetimsel olarak işleyen bir organizasyon kurmak nedense aklımıza
gelmez. Hep birisi çıkıp hakkımızı versin isteriz. Ancak hakkımız için mücadele
etmek, birlik olmak, hakkımız için savaşmak aklımıza gelmez. Çünkü, parçalı bir
toplumsal yapıda birbirimize asla güvenmeyiz. Ancak birbirimize güvenip bir araya
gelemediğimiz sürece asla gelişmiş, ileri bir toplum olamayacağız. Çünkü kişilere, insanlara, liderlere, reislere,
başkanlara, süper kahramanlara dayalı sistemler eninde sonunda yozlaşmaya ve
bozulmaya mahkumdur. Çünkü tek bir insana bağlı olan sistemler lidere, yani
süper kahramanın yönetimsel yeteneklerine bağlıdır. Belli bir zaman sonra rehavet
ve zafiyet başlar. O başarılı lider gidince, yada ülkeye hakimiyeti azalınca sistem
çöker. Sonrasında tüm kazanımlar kaybedilir ve geriye gidiş başlar. Bu yüzden kişilere
bağlı olan sistemler çok kırılgandır. Ülkemiz tarihi, bunun canlı örnekleri ile
doludur. Bu gerçeği görebilmek için Atatürk dönemi ve sonrasına bakmak yeterlidir.
Dolayısıyla artık kişileri, liderleri,
reisleri, başkanları, yani süper kahramanları savunmak yerine sistemi savunalım.
İşleyen, adil, hesap verebilir, katılımcı bir siyasi sistem kurmaya çalışalım. Tıpkı
Avrupa ve ileri demokrasi ülkelerinde olduğu gibi, başarısız liderler ve partiler
kolayca gidebilsin. Partiler ve liderler halkın güveni suistimal etmesin,
edemesinler ve hesap verebilsinler. Tıpkı bir zamanlar Belçika'da 3 yıla yakın bir
süre partiler aralarında anlaşıp koalisyon hükümeti kuramadıkları halde, devletin
işleyişinin hiç bir şekilde sekteye uğramadan tıkır tıkır işlemesi gibi, bizim
de işleyen bir sistemimiz olsun. Siyasi partiler üzerinde halkın son söz söyleme
hakkı olsun. Haklarımızın bilincinde olalım, ve haklarımızı birlik olarak
alalım. Yönetim olarak da esas yetkinin halkta olduğunu, bizleri yönetenlerin yalnızca
biz onlara izin verdiğimiz için orada olduklarını, istersek onları denetleyeceğimizi,
istersek onları değiştirebileceğimizi politikacılara hissettirelim. Bunun
yanında bizler halk olarak, bizi yöneten partilerin diktatörce yönetilmesine de
karşı çıkalım. Çünkü, ironik ama siyasi partilerimizin hiçbirinin içinde demokrasi
yoktur. Partilerimizin hiç birinde muhalif ve farklı seslere yer yoktur. Her şey
parti liderlerinin iki dudağı arasındadır. Kendi partimiz dahi olsa, adil yönetilmiyorsa,
bu duruma karşı çıkmalıyız. İşte bu ilkesel bir duruştur. Siyasi partilerin yanında
ülkemizdeki tüm sivil toplum örgütlerinin işleyişinde de çarpıklıklar vardır. En
basitinden futbol klüpleri, sendikalar ve esnaf odaları yönetimleri dahil tüm kurumlarımız
birilerinin rant kapısı olmuştur. Sivil toplum örgütü liderleri de, parti
liderrleri gibi delegeleri ve seçmenleri kendilerine bağlayıp koltuklarını ölene
kadar garanti altına almışlardır. Ama artık ülkemizde ve dünyada süper kahramanlara
ihtiyaç yok. Sadece gerçek anlamda bir kurumsallaşmaya ve işleyen bir
sistemlere ihtiyaç var. Devlette, sivil toplum örgütlerinde ve hatta özel sektör
kurumlarında… Kahraman
ve kurtarıcı olmak isteyenlerden tek istediğimiz; "Gölge etmesinler yeter!"
Evet, tüm duyguları ve değerleri
tüketen Hollywood, artık süper kahramanları da tüketmeye karar vermiş. Süper kahramanlardan
birini kötü yaparak, adeta o kahramanı bozuk para gibi harcamış. Artık iyilerin
dostu yetim, dul ve muhtaçların bacanağı, kötülerin düşmanı (ha, o bizim süper kahramanımız
Gazman'ın sloganı idi, pardon) süper kahraman "Süpermen"i adeta tribünlere
oynayan, aferim ve alkış bekleyen budala birine dönüştürmüş. Neyse ki filmin sonlarına
doğru her iki süper kahraman, Batman ve Süpermen ortak ve iyi bir amaç için iş birliği
yaptılar da durumu kurtardılar. Yoksa maazallah, iki süper kahramanın birbirine
kırdırılacaktı. Neyse ki böyle dramatik bir son görmedik. Ancak yine de bu filmden
çıkarılacak hisse: süper kahramanların
da kötüleşebilecekleri, süper kahramanların da küçük hesaplar
yapabilecekleridir. Özellikle tüm güçleri kendi üstünde toplayan süper kahramanların
nasıl davranacaklarını kestirilememesidir. Süper kahraman olmuş liderlerin toplum
ve insanlar tarafından kontrolünün mümkün olmamasıdır. O yüzden artık süper kahramanları
savunmayı bırakmalı, işleyen sistemler kurmaya çalışmalıyız. Artık sorgulamadan
süper kahramanların peşinden gitmek yerine sistem mücadelesi vermeliyiz. Artık sen-ben,
sağcı-solcu, ilerici-gerici itişmesi ve kavgasını bırakmalı, tüm toplum kesimleri
olarak asgari müştereklerde buluşmalıyız. Artık, birbirimizin hakkını savunmadığımız
sürece, kendi haklarımızın garanti altında olmadığını görebilmeliyiz. Film konusundaki
fikrimi sorarsanız; kötülerin de yabana atılmayacak bir felsefesi olabileceğini
ortaya koyan bir önceki Batman filmi "Dark Knight"ın yanından bile geçemeyecek
seviyede kötü idi.