Yazaaneye Kaydol

Yazaanede Olan Bitenden Haberdar Ol:

Delivered by FeedBurner

Subscribe to Nevzatın Yazaanesi by Email

27 Mayıs 2017 Cumartesi

Ayağımız Çamurdan, Burnumuz ve Eşyalarımız Tozdan Kurtulmayacak

Bir ayağımız plazalarda, rezidanslarda ve lüks alışveriş merkezlerinde. Bir ayağımızsa gecekonduda tarlada, çamurda ve bitmeyen şantiyelerde. Hiç arabanızı özenle yıkattıktan 10 dakika sonra tekrardan hiç yıkanmamışçasına kirlendiği oldu mu? Arabanızı kendi ellerinizle yıkayıp kuruladıktan hemen sonra çevredeki toz ve çamurdan, yoldaki çamurlu sulardan ve kamyonların tekerleklerinden çamur atması yüzünden arabanız sanki hiç yıkanmamışçasına tekrar kirlenince sizler de aynı hayal kırıklığını yaşadınız mı? Yada evinizi temizleyip sildikten sonra, ertesi gün sanki hiç temizlenmemiş gibi toz içinde görüp üzüldüğünüz oldu mu? Evlerimizin içinin, dışının eşyalarımızın, arabalarımızın hiçbir zaman temiz kalmaması insanı umutsuzluğa sürüklüyor. Evini sildikten, arabasını yıkattıktan 5 dakika sonra leş gibi toz ve çamur altında kaldığını görmek, insanın tüm neşesini kaçırdığı gibi, bazen tüm hayat enerjisini de alıp götürüyor! Bu durumlar, aslında her gün yaşayarak kanıksadığımız, normal zannettiğimiz olaylardandır. Millet olarak ayağımızı hiçbir zaman toz ve çamurdan kurtaramamamızın ve asla kurtaramayacak olmamızın sebebi, toplum olarak halen daha göçebe kültür etkisinde kalıp, şehirleşme kültürü edinememiş olmamızdır. Eğer öyle olmasaydık, hala bir ayağımız rezidans, plazalar ve gökdelenlerde iken diğer ayağımız yanı başındaki gecekondu ve tarlalarda olmazdı. Yolların çamurlu olmasının nedeni, gökten çamur yağması değil, çevremizi ve şehirlerimizi bir türlü şantiye havasından çıkaramamamızdır. Binalarımızı yapıp, yerleşme işini tamamlayıp, yaşamaya başlayamıyor olmamızdır. Sürekli olarak yapmaya çalıştığımız şehirlerimiz ve çevremizin şantiyelerinde çalışan kamyonların, şantiyelerden ve tarlalardan hiçbir şey yokmuş gibi, tekerleklerini yıkamadan direkt yola çıkmalarıdır. Hafriyat kamyonlarının ve beton mikserlerinin yükleri olan hafriyat veya betonu yollara döke saça gitmeleridir. Oysaki Avrupa'da veya herhangi gelişmiş bir ülkede buna izin verilmez. Bir keresinde Gebze Mutlukent'de yol kenarındaki boş arazide geceleri park edip, ertesi gün arazini bütün çamurunu caddelere ve sokaklara taşıyan kamyonları belediyeye şikayet ettiğimde, görevli bana "çamurdan ne olacak ki? Yağmur yağınca çamur yoldan akar, gider." demişti. Yani çamur ve toz, belediyelerimiz tarafından sorun olarak bile görülmüyor. Halbuki Avrupa'da bir kamyon şantiyeden ana yollara ve şehirlere hafriyatını doğru düzgün, dökülmeyecek şekilde çıkarabilir. Tekerleklerindeki çamuru ve mıcırları yıkamadan yollara ve şehirlere giremez. Bu yüzden, Avrupa'da arabanızı yıkattıktan sonra aylarca yıkatmasanız dahi dikkat çeken bir kirlenme görmezsiniz. Batı ülkelerinde şehirleri hiçbir zaman toz bulutu altında görmezsiniz. Caddeleri, sokakları, çevreyi hiçbir zaman çamur içinde göremezsiniz. Gökyüzünü, yemyeşil doğa ile uyum içinde bütünleşmiş olarak masmavi ve bemberrak görürsünüz.. Çoğunlukla temizlik, estetik bir uyum ve hoşluk görürsünüz. Bu berraklık ve doğa ile uyum insanların yaşama sevincini artırarak hayata daha çok bağlar. Bu uyum ve temizlik duygusu insanları daha mutlu ve huzurlu yapar.

Etrafımızın bu kadar tozlu, çamurlu ve pis olmasının sebeplerinden biri, hiç bitmeyen bina, yol ve altyapı yapımlarıdır. Şehirlerimizin ve kasabalarımızın on yıllardır oturmaması, on yıllardır hala yapılıyor konumundan çıkamaması insanın ruhunu yoruyor, hayattan bezdiriyor ve bıktırıyor. Etrafımızın, çevremizin bitmeyen inşaat şantiyeleri, hafriyat kamyonları ve vinç görüntüleri ile kaplanması insanın tüm enerjisini tüketiyor. Buradan bina yapımları, yol ve altyapı yatırımlarının kötü olduğu sonucu çıkmasın. Sadece plansızlıklardan dolayı bu işleri asla bitiremeyeceğimizi söylüyorum. En fazla 3 yada 5 milyon insanın yaşaması gereken İstanbul'da kademe kademe yaklaşık 20 milyona çıkmasına izin verilmesinden dolayı işlerin, yol ve bina yapımının asla bitmeyeceğini söylüyorum. Öyle yada böyle yaptığımız binaları sağlam ve uzun ömürlü yapmadığımız için, 30-40 yılda bir binaların yıkılıp dönüşüm yapılması gerektiğinden çevremizdeki bina yapımının asla bitmeyeceğini söylüyorum. Bugünlerde İstanbul'un ve Türkiye'nin en lüks ve havalı caddelerinden biri olan Bağdat caddesi sakinleri, bitmeyen kentsel dönüşüm işlerinden ve hafriyat kamyonlarının yarattığı çevre kirliliğinden bezmiş durumdalar. Ancak yapacak hiçbir şeyleri yok. Ne kadar zengin ve varlıklı olurlarsa olsunlar bu sıkıntıyı yaşamak zorundalar. Cem Yılmaz'ın bir esprisinde söylediği "trilyonların da olsa, bu çekirdeği çitlıyorsun!" esprisindeki gibi, milyonların da olsa aynı sıkıntıyı, tozu, çamuru, gürültüyü ve çevre kirliliğini yaşamak zorundasın! Evet, maalesef kaderimiz bu! Evet, İstanbul'un rantı sayesinde binalarımız dönüşüme giriyor ama yerlerine daha yüksek ve daha geniş binalar yapılıyor. Evet ranttan dolayı hepimiz zenginleşiyoruz ama bu zenginliği, huzur içinde yaşayabileceğimiz şehirlerimizi ve doğayı kendi ellerimizle hızla tüketiyoruz. Yani, edindiğimiz zenginliği yaşayabileceğimiz yer olan şehirlerimizi, doğayı ve evreyi katlediyoruz. Yani, bir manada kendi kendimizin boğazını sıkarak kendi kendimizi öldürüyoruz.

Bumerang - Yazarkafe