Yazaaneye Kaydol

Yazaanede Olan Bitenden Haberdar Ol:

Delivered by FeedBurner

Subscribe to Nevzatın Yazaanesi by Email

1 Nisan 2017 Cumartesi

Ne kadar kırılgan varlıklarız!

Her şey nasıl da soluyor gidiyor!
Evimizde, iş yerimizde, arabamızda bakmadığımız bir köşede hemen tozlanma, örümceklenme, paslanma ve çürüme başlıyor. Entropi ve onun görünürdeki veçhesi zaman o kadar güçlü bir olgu ki, etkilerinden kaçmak imkansız. Biz ise nafile bir caba ile zamana ve entropiye direnmeye çalışıyoruz! Temizliyoruz, siliyoruz, parlatıyoruz, yeniliyoruz... Eşyalarımızı, arabalarımızı, evlerimizi, kıyafetlerimizi yenileyerek zamana karşı koyduğumuza dair içimizde bir yanılsama var. Zamana direnmeye çalışırken farkında olmayarak aslında kendimiz eskiyip, yaşlanarak çürüyüp yok oluşa doğru gidiyoruz. Tüm yaşamımız da aynı şekilde kırılganlıklar içeriyor. En güçlü olduğumuzu sandığımız bir anda aslında dağılmaya, parçalanmaya, hasara ve yıkıma yakınlaşıyoruz!
Benzer bir durumu insan vücudunda ve sağlık durumunda gözlemleyebiliyor. İnsan vücudu muhteşem bir biyolojik makine. Ve bu makine de eskiyor, teklemeye başlıyor hatta bazen stop ediyor. 30 lu yaşlardan sonra insan bu durumu idrak etmeye başlıyor. Eskiden yapabildiği şeyleri yapamamaya, zorlanmaya, çabucak yorulmaya ve kendini daha güçsüz hissetmeye başlıyor. Genetiğinden gelen hastalıklar ile yaşa bağlı metabolizma yavaşlaması ve yıpranma belirtileri olan; şeker, kalp, tansiyon, işitme ve görme kayıpları, saçlarda ve sakallarda beyazlama, yorgunluk, mide sorunları, bel fıtığı, kemik erimesi gibi iskelet sorunları menopoz ve andropoz gibi realiteler bir bir ortaya çıkıp kendini belli etmeye başlıyor. Elbette niyetim, bu duruma bir dram yüklemek değil. Sadece, olanı olduğu gibi kabul etmek gerekiyor. Hayatı olduğu gibi, acısı ve tatlısı ile, iyisi ve kötüsü ile. Marcus Aurelius bu konuda "*Sağlıklı bir göz, görülebilen her şeyi görebilmelidir. "Yalnızca iyi olan şeyleri görmek istiyorum" diyemez. Çünkü bu ancak hastalıklı bir gözün durumudur. Sağlıklı bir kulak ve sağlıklı bir burun, işitilebilecek ve koklanabilecek herşeyi algılamalıdır." der.
Bazen bütün hırslarımızla hayata sarılıyoruz. Büyük, güçlü, gösterişli, saygın gelecek hayalleri kuruyoruz. Kendimizi sadece işlere, kazançlarımıza ve hedeflerimize odaklayarak; yakınımızda, burnumuzun dibindeki gerçekleşenleri fark edemiyoruz. Çoğu zaman bize selam veren insanları bile görmüyoruz. Etrafımızdaki çiçeği böceği görmediğimiz gibi çok yakınımızda olan olayları, konuşulanları duymuyoruz. Kafamız sürekli bir şeylerle meşgul. An'ı yaşamak bir yana, kendimizi tamamen otomatik pilota bağlamış doludizgin gidiyoruz. Kendimizi hayatın stresi ve koşturmasına öyle bir kaptırıyoruz ki yıllar biz farkına bile varmadan akıp gitmiş oluyor. Bazen kafaya takmaya hiç gerek olmayan şeylere endişelenerek, kafamızı takıyoruz. İnsanların hakkımızda ne düşündüğüne kafa yorarak vaktimizi boşu boşuna öldürüyoruz. Bizi sevmeyen insanlara kendimizi kabul ettirmeye çalışırken, bizi seven insanları ise ihmal ediyoruz. Sonunda tam hayatımızı düzene koymuşken hayatımızın geçip gittiğinin farkına varıyoruz. Ya büyük bir hastalığın pençesine düşüyoruz, veya aniden ölüverip çekip gidiyoruz bu hayattan. Gebze'de dıştan iyi ve pek hallice görünen bir aile apartmanın üstünde şu yazıyı görmüştüm: "Sac düzene girdi kalmadı hamur, ev düzene girdi kalmadı ömür!" Muhtemelen yılların emeği ile yaptırdığı anlaşılan bir aile apartmanı idi. Apartmanın sahibi, büyük bir hırsla veya şevk ile yılların sonunda evini istediği hale getirebilmiş, içinde belki çocukları ve torunları ile yaşayacağı mutlu bir gelecek hayali kurmuştu. Hayalindeki evini yapma ve evini güzelleştirme uğrunda yıllarını ve emeğini vermişti. Fakat o sözler, her şeyi düzene koyduğu ve artık yaşamaya başlayabileceğini sandığı anda hayatının bittiğini hüzünle fark etmiş bir Türk babasının hissettikleri idi. Kendimizi zenginliğe, güce, prestije, mal biriktirmeye, iş stresine, dünya keyiflerine ve heveslerine o kadar kaptırıyoruz ki! Büyük bir hastalık yaşadığımızda, bir yakınımızı kaybettiğimizde yada ölümün bizzat kendisi gelip kapımızı çaldığında bu kırılganlığımızın farkına varıyoruz. Hayatın bu kırılganlığını ve aslında bıçak sırtı olan hayatımızı sanki hiç ölmeyecekmiş gibi hırsla, kavgayla, mal biriktirmekle geçirirken anlamıyoruz. Ölümün her an yakınımızda olduğu gerçeğinden öte, aslında yaşadığımız her günün bir mucize olduğunu görmüyoruz. Yaşamamız o denli büyük bir mucize ki, biyolojik yaşam parametrelerimizin çokluğunu ve kırılganlığını düşünürseniz bunu görebilirsiniz. 
Bu konuyu, çok sevdiğim şarkıcı Sting'in çok sevdiğim "Kırılgan" (Ne kadar kırılganız bizler) şarkısının sözleri ile tamamlamak istiyorum.


Fragile - Kırılgan
If blood will flow when fresh and steel are one. (Kan çelik ve hava birleşince akacaksa.)
Drying in the colour of the evening sun. (Ve kuruyacaksa akşam güneşinde.)
Tomorrow's rain will wash the stains away. (Yarın yağmur yıkayacaktır tüm lekeleri.)
But something in our minds will always stay. (Ama aklımızdaki birşey çıkmayacak.)
Perhaps this final act was meant. (Belki de bu son sahne.)
To clinch a lifetimes argument. ( Yaşam boyu süren tartışmayı perçinlemek içindir. )
That nothing comes from violence and nothing ever could. (Şiddet hiçbirşey kazandırmayacak ve kazandırmadı.)
For all those born beneath an angry star. (Öfkeli bir yıldızın altında doğan biz insanlar.)
Lest we forget how fragile we are. (Ne denli kırılgan olduğumuzu unutmayalım diye.)
On and on the rain will fall. (Durmadan yağar yağmur.)
Like tears from a star like tears from a star. (Bir yıldızın göz yaşları gibi.)
On and on the rain will say. (Ve durmadan söyler.)
How fragile we are how fragile we are. (Ne kadar kırılganız bizler, ne kadar kırılganız bizler.)
On and on the rain will fall. (Durmadan yağar yağmur.)
Like tears from a star like tears from a star. (Bir yıldızın göz yaşları gibi.)
On and on the rain will say. (Ve durmadan söyler.)
How fragile we are how fragile we are. (Ne kadar kırılganız bizler, ne kadar kırılganız bizler.)
How fragile we are how fragile we are. (Ne kadar kırılganız bizler, ne kadar kırılganız bizler.)
Bumerang - Yazarkafe