Rutine girmek günümüzde, sıkıcı,
renksiz, zevksiz bunaltıcı, acilen kurtulunması gereken bir hayat döngüsü, bir çıkmaz,
bir kısır döngü olarak lanse ediliyor ve algılanıyor. Evet aynı günlük sıkıcı işlerle
uğraşmak bize sıkıcı geliyor. Bu işleri sıkıcı, bize faydası olmayan, kendimizi
geliştiremediğimiz işler olarak baktığımızda, içine girdiğimiz rutinler bizim için
sıkıcı ve bunaltıcı oluyor. Hayat enerjimizi sömürüyor. Bizi mutsuz ve umutsuz kılıyor.
Ancak aslında "rutin" e karşı bakış açımızı değiştirirsek, "rutin"
in de alışkanlık gibi ne kadar büyük bir güç olduğunu da idrak edebiliriz. Rutin
sıkıcı bir döngü olduğu gibi, aynı zamanda güçtür de. Bunun yanında rutin, verimliliktir,
başarıdır, rutin çoktur ve kolaylıktır. Rutin, daha kısa zamanda daha fazla değer
üretmektir. Rutin bir güçtür, çünkü alışkanlığa dayanır. Alışkanlığın gücü üstüne
yazılmış onlarca kişisel gelişim kitabı vardır. Alışkanlık kazandığımız şeyler,
kendimizi hiç zorlamadan, kolaylıkla, hatta otomatikman yaptığımız, yapabildiğimiz
işlerdir. Bu yüzden alışkanlıklarımız asla bize zor gelmezler. Ruhumuzu ve bedenimizi
sıkarak zorlamazlar. Rutin verimliliktir. Çünkü kişisel verim, birim zamanda daha
çok, daha kaliteli iş üretmektir. Bu ev işi yada, hayatınızı kazandığınız iş, meslek,
ofis işi olabileceği gibi, sınavınız için çalıştığınız bir ders, müsabakaya hazırlandığınız
bir spor için yaptığınız antrenmanlar, fit bir beden için yaptığınız günlük egzersizler,
üstünde çalıştığınız bir proje, yazdığınız bir kitap, uğraştığınız bir sanat projesi
de olabilir. Her ne yapıyorsak yapalım, verim, daha çok üretmek, kaliteli yapmak,
hızlı yapmaktır. Bunun yolu düzenli, disiplinli çalışmak, rutine girmektir. Rutin
başarıdır. Çünkü kısa zamanda, daha çok yapan, daha kaliteli çıktı üreten, daha
hızlı üreten kazanır. Bu da başarıyı getirir. Rekabete dayanan işlerde, sporda,
kişisel yarışlarda, en iyilerin iyi okullara yerleşebildiği ülkemiz sınav sisteminde,
en iyilerin, en hızlı, en ucuz, en kaliteli olanların kazandığı ticaret, iş ve çalışma
hayatında, rutini ve verimliliği en iyi şekilde uygulayan kişiler ve şirketler kazanır.
Aynı şekilde rutine ve verimliliğe dayalı çalışma hayatı olan ülkeler de ekonomik
güç olarak dikkat çekerler. Buna verilebilecek en iyi örnek Almanya'dır. Çünkü,
dünyada çalışma ve kişisel yaşam dengesinin kurulduğu en başarılı ülke Almanya'dır.
Çalışma saatleri en kısa ülkelerden biri olmasına rağmen, en üretken, en verimli,
en başarılı, en zengin ülkelerden biri Almanya'dır. Bunu da verimlilik ile başarmışlardır.
İnsanların kişisel ve özel yaşamlarına çok büyük önem ve değer verilen bu ülkede,
çalışma hayatı ise daha çok aynı işi daha kısa zamanda, daha kaliteli, daha verimli
üretme anlayışı üstüne kuruludur. Almanya'da insanların uzun süreler mesai yapmalarına
iyi bakılmaz, izin verilmez. Alman devleti belli bir saatin üstünde fazla mesaiye
izin vermez. Hatta ofislerde, iş yerlerinde mesaiye kalmak isteyen kişinin yanında
mesaiye kalan başka bir kişi yoksa, fazla mesaiye kalamaz. Çünkü yalnız çalışıyorken
başına bir şey gelirse, kendi başına çalıştığı için kimse ona yardım edemeyeceğinden
dolayı hayatını kaybedebilir gerekçesiyle. Bir de çok uzun saatler çalışan insanların
verimli olamayacakları, üretken olamayacakları, kendilerini işlerine vermeyeceklerini
bildiklerinden, fazla mesaiye sıcak bakılmaz. Bu yüzden, fazla mesai yapan kişiden
daha fazla vergi alırlar. Almanya ile en iyi karşılaştırma örneği bizim kendi ülkemizdir.
Ülkemizde Almanya ile karşılaştırıldığında, çalışma saatleri ve fazla mesailer ile
neredeyse Almanya'nın iki katı çalıştırılan itaatkar insanlarıyla emek sömürüsünün
had safhaya çıktığı ülkelerden biridir. Fakat bunun karşısında ürettiğimiz katma
değer, üretim, iş, ticaret, mal, para, sanat, bilim, başarı Almanya devleti insanları,
şirketleri ile karşılaştırılamayacak ölçüde azdır. Bunun sebebi yine rutin ve verimliliktir.
Rutin; kişisel, ekipsel veya devletsel bir çalışma rekabet gerektiren her alanda
başarıyı getirir. Hatta savaşlarda bile.
Hızlı olan, ucuz fakat kaliteli
olan, çok üreten ülkeler, şirketler ve kişiler kazanır. Sanayide "Benchmarking"
diye bir kavram vardır. Dünyaca ünlü büyük firmalar kendilerini geliştirmek, proseslerini
iyileştirmek ve hızlandırmak, karlılıklarını artırmak için kendi aralarında anlaşmışlar.
Kendilerini ve proseslerini diğer şirketlere ( rakip olmayan) incelemeleri için
açmaya karar vermişler. Adına da "Benchmarking" demişler. Benchmarking
ve inceleme yapmak isteyen şirketlerin, incelemek için başvurdukları şirket, istenilen
departmanda istenilen belgeyi, bilgiyi ve işlemi (process) kendi isteği ile verme ve sağlama taahhüdüne dayanır. İstenilen tüm bilgiyi
sağlarlar. Çünkü kendileri de geliştirmek istedikleri, zayıf kaldıklarını düşündükleri
bölüm ve prosesleri için istedikleri zaman başka şirketin (rakip olmayan) kapısını
çalabilirler. Aldığım "Benchmarking" eğitiminde beni etkileyen şey, DHL
firmasının dünya üstündeki mal gönderme hızı ve performansını artırmak amacıyla
Benchmarking yapmak için Ferrari F1 takımını seçmesi idi. Çünkü F1 yarışlarında
Ferrari yıllardır fırtına gibi esiyordu. Yıllardır şampiyonluğu hiç bir ekibe koklatmıyordu.
Bunu nasıl başarıyorlardı? Teknolojik üstünlüklerinin yanında, ilk planda gözle
görünmeyen bir lojistik mücadelesi de vardı. İşte DHL bu gözle görünmeyen, kimsenin
dikkat etmediği prosesi Benchmarking incelemesi yapmayı kendine hedef olarak seçmişti.
Araçların pit stop alanına yanaşıp yağ değiştirme, lastik değiştirme, yakıt dolumu,
motor bakımı ve kontrolü o kadar kısa bir sürede yapılıyordu ki, tüm bu saydığım
işlemler dakikalar, hatta saniyeler içinde gerçekleşiyordu. Nasıl oluyordu da yağ
değiştirme, lastik değiştirme, yakıt dolumu, motor bakımı ve kontrolü bu kadar kısa
bir sürede tamamlanabiliyordu? Dünya üstünde her hangi bir noktadan, başka bir noktaya
mal ve kargo gönderimi için bu prosesden esinlenebilecegini anlayan DHL firması
Ferrari'yi incelediler. Nasıl bu kadar verimli, organize ve hızlı olabildiklerini
öğrendiler. Kendi proseslerini ve aksayan yönlerini gözden geçirdiler. Ferrari F1
takımından ilham alarak, kendi proseslerini değiştirdiler ve geliştirdiler. Böylece
kendilerinin aksayan ve yavaş kalan mal gönderim proseslerini geliştirdiler. Kendi
iç süreçlerini geliştirerek hızlandırdılar. Bu esinlenme ve Benchmarking'e dayalı
proses geliştirmeleri sonucundada, dünyanın herhangi bir yerinden bir yerine, kargo,
mektup, posta, üretim parçası göndermek, 1-2 gün gibi astronomik hızlara çıkabilmiştir.
DHL, işte bu anlayışa Formula 1 yarışlarından ve Ferrari takımından ilham alarak
ulaştı. DHL dünya üstünde hızlı gönderi ve lojistik hizmetlerini ilk uygulayan ve
halen daha devam ettiren dünyaca ünlü bir firmadır. Ferrari F1 takımını ve DHL'i
işte bu başarıya taşıyan faktör verimlilik ve hız idi. Rutine girmeleri idi.
Belki ülke olarak rutin'e girmediğimiz, giremediğimiz için her alanda ki amatörlüğümüzden bir türlü kurtulamıyoruz. Yaptığımız işlerde uzmanlaşmayı başaramıyoruz. Ülke olarak, toplum olarak, bireyler olarak yaptığımız hiç bir işte iyi değiliz. Ne sanatta, ne sporda, ne mühendislikte, ne ticarette, ne yaptığımız işlerde, zanaatte, kısacası hiç bir şeyde iyi değiliz! Çünkü bizde para hırsı ve emek sömürüsünden dolayı tüm iş kollarında değişim ve sirkülasyon çok fazladır. Çalışma hayatı ve emek dünyasının büyük bir kesimi asgari ücrete mahkumdur! Ustalığın, emeğin ve işçiliğin değeri yoktur! Çoğunluk süpermarket çalışanları, restaurantların garsonları mutsuzdur! Çoğunluk dolmuş, taksi ve belediye otobüsü şoförleri asabi, terbiyesiz ve saygısızdır! Örneğin; her gün işe giderken kullandığımız servis ve şoförü sürekli değiştiği için genel bir hoşnutsuzluk ve güvensizlik yaşardık. Fakat bir zaman diliminde şoförümüz ve kullandığı kendine ait olan otobüsü uzunca bir süre hiç değişmedi. Şoförümüz kullandığı ve sahibi olduğu otobüs ile bir bütün haline gelmişti ki, neredeyse otobüsün parçaları ve gövdesi sanki onun vücudunun birer parçası haline gelmişti. Aracının limitlerini ve kabiliyetlerinin farkında olarak, bunu tüm servis ile yolculuk yapanlara hissettirirdi. Kendisi oldukça hızlı kullanmasına rağmen hiç bir tedirginlik yaşamadık. Kendisi de otobüsünü o denli benimsemişti ki, sanki kendi evi gibi her daim tertemiz tutuyordu. Bu durum, servisi kullanan biz personele bile pozitif enerji olarak yansımaktaydı. Ancak bunun gibi örneklerle çevremizde çok az karşılaşıyoruz. Genelde ise gördüğümüz; emek sömürüsü, sirkülasyon, düşük profilli hizmetler ve kalitesizlik her alanda göze çarpıyor.
Rutin "çok" tur. Rutin,
sistemdir, otomasyondur, çok üretmektir. Rutin kolaylık ve verimliliktir. Her gün
aynı işi yapan kişinin eli hızlanır. Her gün yaptığı işi, bir önceki günden daha
kolay yaparken daha çok üretir. Yeni başladığı bir işte insan, ilk zamanlarda zorlanır.
Yapamaz, çok kolay yapamaz, kaliteli yapamaz. Ama zamanla yaptığı işte hızlanır.
Daha kaliteli yapmayı öğrenirken, yaptığı işin hızını ve kalitesini sürekli artırır.
Aynı zamanda daha çok üretirken zenginleştiği gibi, aynı iş için gün geçtikçe daha
da az efor sarfeder. Bu yüzden seri imalat sektöründe ana üreticiler yan sanayicilerden
"ramp up" planlarına uymalarını bekler ve bunu isterler. Bu plan dahilinde
yeni seri imalata başlanan zamanlarda az olan parça üretim sayısı, yavaş yavaş artar.
Ayrıca imalatçıların günden güne, aydan aya, yıldan yıla kendilerini geliştirmeleri,
verimlerini artırmaları için aynı parça için daha az ücret verirler. Böylece imalatçılarını
zorlayarak, verimi artırmaya, daha çok parçayı, daha kısa zamanda, daha ucuz üretmeye
böylece karlılıklarını artırmaya uğraşırlar. Bunun yolu da "rutine girmekten
ve rutinin gücü " nü kullanmaktan geçer. Ancak siz rutinden kaçıyorsanız, rutine
girmekten bunalıyorsanız, rutine girmekten ruhunuz sıkılıyorsa, ya kendinizi yada
yaptığınız işi değiştirmeniz gerekmektedir. Belki yaptığınız iş size göre değildir.
Aynı işi uzun süre yapmak, verimli üretken şekilde yapmak size keyif vermiyordur.
Belki kendinizi körelmiş ve işe yaramaz hissediyorsunuzdur. Size keyif vermeyen
bir işte de başarılı, verimli, üretken, mutlu olma şansınız yoktur. Ya yaptığınız
işi, yada mentalitenizi değiştirmeniz gerekiyor. Eğer bunların hiç birisini yapamıyorsanız
da, kendi şahsi menkıbenizi ve kendi hayat projenizi bulmanız gerekiyor. Belki siz
de bu hayattaki projenizi bulamadınız henüz. Zaten projenizi bulunca hiç kimsenin
bir sey söylemesine gerek olmadan, o projenin peşinde sürüklenir gidersiniz. Kendi
projenizi bulduğunuz anda, o yolda yürümeye başlayınca, zaten kendiliğinizden rutine
girer, veriminizi artırır daha fazla yürümeye, koşmaya çalışırsınız. Bu durumda
sizin için başarı, artık eski önemini kaybeder. Esas önemli olanın aslında o yolda
yürümek olduğunu anlarsınız. O durumda siz zaten başarmışsınızdır. Bu ruh haline
ulaşınca, başarı zaten artık kaçınılmaz olarak sizinledir. Herkesin verimli olduğu zaman dilimi ve biyolojik saati farklıdır. Kimisi sabah saatlerinde enerjik ve verimli çalışabiliyorken, bazısı öğleden sonra veya geceleyin verimli olabilir. Dolayısıyla, işlerinizi ve projelerinizi günlük olarak en verimli olduğunuz saatlerde, aksatmadan yürütmeye gayret edin.
Alışkanlık ve rutin bir güçtür. Bu gücü elde edebilmek için ise irade gereklidir. Başladığınız projede, çıktığınız yolda, giriştiğiniz işte, yaz-kış, sıcak-soğuk, yağmur-güneş hiç bir koşul sizin iradenizi ve isteğinizi kıramamalı. Bunu yapabildiğiniz andan sonra, başaramayacağınız şey yoktur. Başarıyı herkes ister ancak, başarı için o zorlu yolda yürümenin bedeline razı olan insan sayısı çok azdır. Maalesef sadece aşırı heyecanlar sonucu oluşan hayaller, hevesler ve gerçekçi olmayan beklentiler ile başarı gelmiyor. Evet, rutine hiç çekinmeden, korkmadan girin. Rutine girin ki büyüyün, gelişin, hızlanın, verimlenin. Her günkü rutininize girin. Girin ki rutininiz ve alışkanlıklarınız gücünüz olsun.
*Nevzat Keleş - Hayatın Yönü" adlı kitabından
Alışkanlık ve rutin bir güçtür. Bu gücü elde edebilmek için ise irade gereklidir. Başladığınız projede, çıktığınız yolda, giriştiğiniz işte, yaz-kış, sıcak-soğuk, yağmur-güneş hiç bir koşul sizin iradenizi ve isteğinizi kıramamalı. Bunu yapabildiğiniz andan sonra, başaramayacağınız şey yoktur. Başarıyı herkes ister ancak, başarı için o zorlu yolda yürümenin bedeline razı olan insan sayısı çok azdır. Maalesef sadece aşırı heyecanlar sonucu oluşan hayaller, hevesler ve gerçekçi olmayan beklentiler ile başarı gelmiyor. Evet, rutine hiç çekinmeden, korkmadan girin. Rutine girin ki büyüyün, gelişin, hızlanın, verimlenin. Her günkü rutininize girin. Girin ki rutininiz ve alışkanlıklarınız gücünüz olsun.
*Nevzat Keleş - Hayatın Yönü" adlı kitabından