Bir savaşçının sanatı,
insan olmanın dehşetiyle, insan olmanın görkemini dengelemektir. Don Juan
Carlos Castaneda, yaşamının
otuz yılını eski çağlarda Meksika’da yaşamış olan Şamanların dünyasını incelemeye
adamış bir antropologdur. Meksikalı Yaqui Kızılderili kabilesini inceleme çalışmaları
yapmıştır. Bu kabilenin lideri Şaman Don Juan Matus’dan almış olduğu eğitim süresince
ve sonrasında konuya ilişkin on kitap yazmıştır.
Serinin üçüncü kitabı
olan Ixtlan Yolculuğu, zamanımızın insanlığına gönderilmiş önemli mesajlarından
biridir. Ixtlan Yolculuğu’nda Carlos Castaneda, “alışkanlıkların tutsaklığından
arınmış, özgür, seyyal, ne yapacağı önceden kestirilemeyen” avcı, savaşçı ve bilgi
adamı Don Juan’ın bilgeliğini, bilinmeyenle bir dizi heyecan verici karşılaştırmalar
aracılığıyla öğreniyor ve bize aktarıyor. Doğan Cüceloğlu'nun da "Savaşçı"
adlı eserini esinlendiği yazar ve antropolog Carlos Castaneda ve onun bu eserleridir.
Carlos Castaneda'nın eserlerinden Yaqui Kızılderili kabilesinin lideri Don Juan'ın
hayata, ölüme ve savaşçıya dair ilham verici, çığır açıcı özlü sözlerinden, onun
görkemli vizyonundan bir demeti aşağıda bulabilirsiniz. Çoğunluğu, savaşçı'ya, onun
misyonuna ve ruh haline dair olan bu sözler günümüz insanları için de aydınlanma
fırsatı sunmaktadır.
Belirttiğimiz gibi, Doğan
Cüceloğlu "Savaşçı" adlı eserini Carlos Castaneda'dan esinlenerek, günümüz
insanının ortak sorunlarına, huzursuzluğuna ve anlam arayışına bir çare olabilecek
bir eser olarak ortaya koymuştur. Doğan bey bu eserinde; kişinin kişisel bütünlüğünü
sağlama, kişinin anlam arayışını evrensel ilkelere oturtma ve kişisel gelişimi yolunda
mücadeleci bir savaşçı'ya dönüşmesini amaçlamıştır. Bu yolda insanın farkındalığı
ile kendini ve çevresini tanıması, hayatını, amaçlarını bilmesi veya bulması, düşüncelerini
saflaştırarak, içindeki saf ve büyük potansiyele dayanmasının bilincine varılmasını
hedeflemiştir.
Olumsuz duygularımızın
temeli, kendini önemseme, nesnel ben yani ego'dur. Sürekli pişmanlık ve suçluluk
duygusu ardında kendini çok önemseme duygusu yatıyor Tabii kendini övmenin ardında
da yaşanılan hayal kırıklıkları... Kızdığımız ve öfkelendiğimiz zaman da bunun ardında
kendimizi cok önemsememiz yatıyor. Yani ego'muz ve incinme korkusu. Ego, korku öfke
, kıskançlık, hüzün gibi duyguları körükler. Bu duruma karşın insan, kendi farkındalığını
artırma ve kendini gerçekleştirme menkıbesi için bir "savaşçı" olmalıdır.
Bu yolda, anlam arayışı, uyanış, niyet, kişisel bütünlük, sorumluluk, güç, ölüm
bilinci ve değişim itici güçlerimizdir. İnsan yaşamının bir bölümünde yaptığı işi
en iyi bir şekilde yapmaya çalışırken "savaşçı" olma yoluna girer. Peki,
bu hayatta savaşçı olmak şart mıdır? Evet. Çünkü insan olmanin tüm potansiyelini
gerçekleştirebilmek için. İşte Don Juan'dan bizlere de ufuk açabilecek, vizyon çizebilecek zamansız sözler:
*Benim için dünya esrarengizdir.
Harikulade, ürkütücü, gizlerle dolu ve kavranılamazdır. Zira; ben senin burada,
bu görkemli alemde, bu görkemli çölde, bu görkemli zamanda olmanın sorumluluğunu
üstlenmen gerektiğine inanmanı istedim hep. Her bir eylemin sonucunu hesaba katmayı
öğrenmen gerektiğine inanmanı istedim. Zira sen burada kısa, aslında, onun tüm görkemlerine
tanık olamayacağın denli pek kısa bir süre kalacaksın yalnızca. Bir savaşçının sanatı,
insan olmanın dehşetiyle, insan olmanın görkemini dengelemektir.
*Hiçbir şey kesin olmadığı
zaman uyanık kalır, sürekli tetikte dururuz. Tavşanın hangi çalılığın ardında saklandığını
bilmemek, her bir şeyi biliyormuş gibi davranmaktan çok daha heyecan vericidir.
*Yaşamımızdaki her şeyi
bir anda kesip atabileceğimizin farkına vardığımız çok enderdir.
*Bir insan kendini dünyanın
en önemli şeyi saydığı sürece, çevresindeki dünyayı layıkıyla değerlendiremez. At
gözlüğü takılmış bir at gibidir o. Kendinden başka hiçbir şeyi görmez.
*Kişi, resimler çekip
ses kayıtları yapmanın kaygısına düşmemeli. Heyecansız yaşamın gereksiz fazlalıklarıdır
bunlar.
*Ölüm ebedi yoldaşımızdır.
Daima solumuzda, bir kol boyu arkamızdadır. Ölüm bir savaşçının tek bilge danışmanıdır.
Ne zaman işlerin yolunda gitmediğini ve yolun sonuna geldiğini hissetse, savaşçı
ölümüne dönüp ona danışabilir. Ölümü ona yanıldığını, kendisinin ona dokunuşundan
başka hiçbir şeyin önemli olmadığını söyleyecektir. Ölümü şöyle diyecektir ona,
“Ben sana daha dokunmadım ki.”
*İnsanın tasası tin olmalı.
Hep avucumuzdan kayıp kaçan giden tin.
*Savaşçı bir şey yapmaya
karar verince sonuna dek gitmeli, ama yaptığı şeyin sorumluluğunu da üstlenmeli.
Ne yaparsa yapsın, önce niçin yaptığını bilmeli, sonra da kuşku ya da pişmanlık
duymadan eylemlerini sürdürmeli.
*İnsan ana babasına, yakınlarına,
dostlarına yaptığı her şeyi anlatarak yaşamöyküsünü ha bire yenileyip durmak zorundadır.
Öte yandan, yaşamöyküsü olmayan savaşçının kimseye verilecek hesabı yoktur. En önemlisi,
kimse onu düşünceleri ve beklentileriyle tutsak edemez.
*Ölümün avcı olduğu bir
dünyada, pişmanlıklar ve kuşkular için zaman bulunmaz. Sadece karar vermek için
zaman vardır. Kararın ne olduğu da önemli değildir. Hiçbir şey bir başkasından daha
çok ya da daha az önemli olamaz. Ölümün avcı olduğu bir dünyada kararların büyüğü
küçüğü yoktur. Kaçınılmaz ölümüne karşın savaşçının aldığı kararlar vardır yalnızca.
*Bir savaşçının, kişisel
tarihine (yaşam öyküsüne) gereksinmesi yoktur. Günün birinde, artık ihtiyacı olmadığını
anladığında, bırakır onu.
*Bir savaşçı için erişilmez
olmak, onu saran dünyayla temasında tutumlu olması demektir. Bir savaşçı kendini
ve başkalarını tüketmekten her şeyden fazla kaçınır. İnsanları, özellikle de sevdiklerini
kullanarak onları kupkuru bırakana dek sıkıp sularını çıkarmaz.
*İnsan kaygılanmaya başladı
mı, umutsuzlukla her şeye yapışır. Ve bir kez yapıştı mı, kendini, ve kime ya da
neye yapışmışsa onu tüketmeye mahkumdur. Öte yandan bir savaşçı-avcı, avını tuzağına
hep çekeceğini bildiğinden kaygılanmaz. Kaygılanmak, ister istemez erişilebilir
olmaktır.
*Bir savaşçı-avcı, dünyasıyla
yakın ilişki içindedir, ancak kendisi, o dünya için erişilmezdir de. Hafif dokunuverir
ona, gereksindiği sürece kalır. Sonra bir iz bile bırakmadan ayrılır ordan.
*Sıradan bir insan için
dünya tekinsizdir; çünkü ondan sıkılmadığı zamanlar onunla çatışır. Bir savaşçı
için de dünya tekinsizdir. Çünkü görkemli, müthiş, bilinemez, erişilmez derinliktedir.
Bir savaşçı burada, bu harikulade anda bulunmanın sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.
*Edimlerde erk vardır.
Özellikle de edimde bulunan savaşçı o edimlerin, kendisinin son savaşı olduğunu
bilmekteyse. Yapılan şeyin belki de yeryüzündeki son edimi olabileceğini iyice bilerek
hareket etmede yabansı, büyüleyici bir mutluluk vardır.
*Bir savaşçı dikkatini
kendisiyle ölümü arasındaki bağa odaklamayı öğrenmelidir. Dikkatini, pişmanlık,
hüzün ya da kaygı duymaksızın, hiç zamanı olmadığı gerçeğine odaklamalı ve edimlerinin
de buna uygun şekilde akmasına izin vermelidir. Edimlerinin her birini, yeryüzündeki
son savaşı kılmalıdır. Ancak bu koşullarda onun edimleri hak ettikleri erke sahip
olacaktır. Aksi takdirde ölene dek, o edimler, bir ahmağın edimleri olarak kalırlar.
*Bir savaşçı-avcı ölümünün
kendisini beklemekte olduğunu ve, şu anda yapmakta olduğu edimin pekala onun son
savaşı olabileceğini bilir. Buna savaş demesi, bunun bir mücadele olmasındandır.
Çoğu insan bir edimden öbürüne herhangi bir mücadele ya da düşünce olmaksızın geçiverir.
Oysa bir savaşçı-avcı her bir edimini inceden inceye tartar; ve ölümüne ilişkin
bilgisi kesin olduğunda, her edimi sanki onun son savaşıymışçasına sağgörüyle ilerler.
Bir savaşçı-avcının çevresindekilere üstünlüğünü görmemek için insanın ahmak olması
gerekir. Bir savaşçı-avcı, son savaşına, o savaşın hak ettiği saygıyı gösterir.
Yeryüzündeki son savaşına dört elle sarılmasında şaşılacak bir şey yoktur. Böylesi
zevkli olur. Korkusunu azaltır hiç olmazsa.
*Bir savaşçı, erk avlayan
kusursuz bir avcıdır; ne sarhoştur, ne de çılgın. Onun zamanı da, mizacı da blöf
yapmaya, kendine yalan söylemeye, ya da yanlış bir adım atmaya izin vermez. Zira
bu ona pahallıya mal olacaktır. Yitireceği, çok uzun zaman uğraşarak özene bezene
kurduğu düzenli yaşamıdır. Aptalca bir yanlışlık yaparak, bir şeyi bir başkasıyla
karıştırarak onu heba etmeyecektir.
*Bir insan, herhangi bir
insan, insanoğlunun nasibi olan her şeyi, sevinci, acıyı, hüznü ve mücadeleyi hak
eder. Bir savaşçı gibi davrandığı sürece, edimlerinin ne olduğu önemli değildir.
Tini bozulmuşsa hemen onarmalıdır, onu arındırıp mükemmelleştirmelidir. Zira tüm
yaşamımız boyunca bundan daha önemli bir işimiz olamaz. Tinin onarılmaması ölümü
aramak demektir. Bu da hiçbir şeyin aranmamasına eştir, zira ne olursa olsun ölüm
bizi ele geçirecektir. Savaşçı tini ve mükemmelliğinin aranması, faniliğimize ve
insanlığımıza layık tek uğraştır.
*Bu dünyada en zor şey
bir savaşçının havasını, onun ruhsal durumunu benimsemektir. Üzülüp yakınmak ve
bunun için geçerli nedenlerin bulunduğuna inanmak, hep birilerinin bize bir şeyler
yaptığını düşünmek, yararsız şeylerdir. Kimsenin kimseye hiçbir şey yaptığı yoktur;
hele bir savaşçıysa asla.
*Savaşçı, bir avcıdır.
O her şeyi hesaplar. Bu denetimdir. Hesaplaması bitti mi, eyleme geçer. Kapıp koyverir.
Bu, kendini bırakmadır. Bir savaşçı, rüzgarın önüne kattığı yaprak değildir. Kimse
itip kakamaz onu. Kimse kendisine ya da sağduyusuna karşın bir şeyler yaptıramaz
ona. Bir savaşçı yaşamını sürdürmeye kuruludur ve olası en iyi biçimde sürdürür
yaşamını.
*Kişinin nasıl yetiştirilmiş
olduğunun bir önemi yoktur. İnsanın bir şeyi yapma biçimini belirleyen, kişisel
erkidir. Bir insan yalnızca kişisel erkinin bir toplamıdır, ve bu toplam onun nasıl
yaşayacağını ve nasıl öleceğini belirler.
*Kişisel erk bir duygudur.
Şanslı olmak gibi bir şey. Ya da bir hava, ruhsal durum. Kişisel erk, insanın bir
yaşam boyu süren mücadeleyle kazandığı şeydir.
*Bir savaşçı ne yaptığını
biliyormuş gibi davranır, aslında hiçbir şey bildiği yoktur onun.
*Bir savaşçı yapmış olduğu
hiçbir şey yüzünden pişmanlık duymaz. Çünkü kişinin edimlerini kaba, çirkin, ya
da kötü diye ayırması, kendine yersiz bir önem atfetmesi anlamına gelir. İşin püf
noktası, kişinin neyi önemsediğidir. Kendimizi perişan kılan da, güçlü kılan da
biziz. Ve her ikisi için harcanan çaba eşittir.
*Doğduğumuzdan bu yana,
insanlar bize dünyanın filanca filanca şekilde, falanca falanca biçimde olduğunu
anlatıp durur. Doğal olarak bizim de dünyayı onların anlattığı şekilde kabullenmekten
başka seçeneğimiz kalmaz.
**Savaşçı iç seslerini
istediği zaman durdurabilir (meditasyon vs.ile) Böylece gözlemleyen bilinc kendini
gözlemeye başlar. Ancak o zaman şimdiyi tüm haşmetiyle yaşamaya başlar. O, içinde
bulunduğu duygusal durumu kendisi belirler. Diğer insanların davranış yada eleştirileri
ancak biz izin verirsek bizim ruhumuzu zedeler.
**Savaşçı gözlemleyen
bilincini sürekli canlı tutabilen bir insandır.
**Savaşçı şimdi ve burada
herşeyi kişisel bütünlük ve sorumluluk ve de bilincinin saflığı içinde tamamlayarak
yaşar.
**Savaşçı karar vermeden
önce olayın her yönünü düşünür, irdeler gözden gecirir, acele etmez. Savaşçı karar
verirken özgür iradesini kullanır. Onun kararı bir seçimdir.
**Savaşçı olmak insanın
gerçekleştirmek istediği vizyon için amaç değil, bir araçtır.
**Niyetinin saflığı içinde
verdiği kararlar savaşçının en önemli güç kaynağıdır.
**Neden sorumlu oldugunu
bilmek ,neden sorumlu olmadığını bilmeyi de gerektirir.
**Yaşamın tüm anları tek
ve kendine özgüdür.
**Ölüm bilinci, sonsuza
dek varılamayacağımızı bilmemizi ve şimdi şu anda yaşıyor olmamızın sorumluluğunu
almamızı sağlar. Savaşçı, seçimlerinin sorumluluğunu alır. Savaşçı, ölümünün bilincinde
olur ancak onu umursamaz.
** Savaşçı çevresindeki
herşeye saygıyla yaklaşır. Kendini ilgilendirmeyen işlere karışmaz ancak dahil olmasi
gerekirse iyice düşünup seçimini yaptıktan sonra karışır. Verdiği karardan asla
pişmanlık duymaz çünkü o gönlünden geçeni seçmiştir bir kere.
**Stratejik bir tavir
içinde yaşar. Sabırla bekler, ne beklediğini bilir. Taşıyamayacağı yükün altına
girmez, ve herzaman vuruş menzili içinde kalır.
**Savaşçı hiç bir şeyin
müptelası olamaz, sağlığına özen gösterir, kötü alışkanlıklardan uzak durur.
**Savaşçı alcak gönüllüdür
ancak kimseye başını eğmez kimseninde ona başını eğmesini istemez.
**Savaşçı herşeyi üstesinden
gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak görür (challange) fakat sıradan insanlar
herseyi bir ya şükretme yada küfretme sebebi olarak görür.
**Savaşçı ölmeden önce
kendisine hayrı dokunan herkese teşekkür eder. Kendini geliştiren her şeye şükran
duygusu besler.
*http://indnihan.blogspot.com.tr/2012/04/ixtlan-yolculugu-carlos-castaneda.html
**Doğan Cüceloğlu - Savaşçı
*http://indnihan.blogspot.com.tr/2012/04/ixtlan-yolculugu-carlos-castaneda.html
**Doğan Cüceloğlu - Savaşçı