Yazaaneye Kaydol

Yazaanede Olan Bitenden Haberdar Ol:

Delivered by FeedBurner

Subscribe to Nevzatın Yazaanesi by Email

15 Ekim 2017 Pazar

Yaqui Kızılderilileri Büyücüsü Don Juan’ın Öğretileri & Savaşçı


Bir savaşçının sanatı, insan olmanın dehşetiyle, insan olmanın görkemini dengelemektir. Don Juan
Carlos Castaneda, yaşamının otuz yılını eski çağlarda Meksika’da yaşamış olan Şamanların dünyasını incelemeye adamış bir antropologdur. Meksikalı Yaqui Kızılderili kabilesini inceleme çalışmaları yapmıştır. Bu kabilenin lideri Şaman Don Juan Matus’dan almış olduğu eğitim süresince ve sonrasında konuya ilişkin on kitap yazmıştır.
Serinin üçüncü kitabı olan Ixtlan Yolculuğu, zamanımızın insanlığına gönderilmiş önemli mesajlarından biridir. Ixtlan Yolculuğu’nda Carlos Castaneda, “alışkanlıkların tutsaklığından arınmış, özgür, seyyal, ne yapacağı önceden kestirilemeyen” avcı, savaşçı ve bilgi adamı Don Juan’ın bilgeliğini, bilinmeyenle bir dizi heyecan verici karşılaştırmalar aracılığıyla öğreniyor ve bize aktarıyor. Doğan Cüceloğlu'nun da "Savaşçı" adlı eserini esinlendiği yazar ve antropolog Carlos Castaneda ve onun bu eserleridir. Carlos Castaneda'nın eserlerinden Yaqui Kızılderili kabilesinin lideri Don Juan'ın hayata, ölüme ve savaşçıya dair ilham verici, çığır açıcı özlü sözlerinden, onun görkemli vizyonundan bir demeti aşağıda bulabilirsiniz. Çoğunluğu, savaşçı'ya, onun misyonuna ve ruh haline dair olan bu sözler günümüz insanları için de aydınlanma fırsatı sunmaktadır.
Belirttiğimiz gibi, Doğan Cüceloğlu "Savaşçı" adlı eserini Carlos Castaneda'dan esinlenerek, günümüz insanının ortak sorunlarına, huzursuzluğuna ve anlam arayışına bir çare olabilecek bir eser olarak ortaya koymuştur. Doğan bey bu eserinde; kişinin kişisel bütünlüğünü sağlama, kişinin anlam arayışını evrensel ilkelere oturtma ve kişisel gelişimi yolunda mücadeleci bir savaşçı'ya dönüşmesini amaçlamıştır. Bu yolda insanın farkındalığı ile kendini ve çevresini tanıması, hayatını, amaçlarını bilmesi veya bulması, düşüncelerini saflaştırarak, içindeki saf ve büyük potansiyele dayanmasının bilincine varılmasını hedeflemiştir.
Olumsuz duygularımızın temeli, kendini önemseme, nesnel ben yani ego'dur. Sürekli pişmanlık ve suçluluk duygusu ardında kendini çok önemseme duygusu yatıyor Tabii kendini övmenin ardında da yaşanılan hayal kırıklıkları... Kızdığımız ve öfkelendiğimiz zaman da bunun ardında kendimizi cok önemsememiz yatıyor. Yani ego'muz ve incinme korkusu. Ego, korku öfke , kıskançlık, hüzün gibi duyguları körükler. Bu duruma karşın insan, kendi farkındalığını artırma ve kendini gerçekleştirme menkıbesi için bir "savaşçı" olmalıdır. Bu yolda, anlam arayışı, uyanış, niyet, kişisel bütünlük, sorumluluk, güç, ölüm bilinci ve değişim itici güçlerimizdir. İnsan yaşamının bir bölümünde yaptığı işi en iyi bir şekilde yapmaya çalışırken "savaşçı" olma yoluna girer. Peki, bu hayatta savaşçı olmak şart mıdır? Evet. Çünkü insan olmanin tüm potansiyelini gerçekleştirebilmek için. İşte Don Juan'dan bizlere de ufuk açabilecek, vizyon çizebilecek zamansız sözler:

*Benim için dünya esrarengizdir. Harikulade, ürkütücü, gizlerle dolu ve kavranılamazdır. Zira; ben senin burada, bu görkemli alemde, bu görkemli çölde, bu görkemli zamanda olmanın sorumluluğunu üstlenmen gerektiğine inanmanı istedim hep. Her bir eylemin sonucunu hesaba katmayı öğrenmen gerektiğine inanmanı istedim. Zira sen burada kısa, aslında, onun tüm görkemlerine tanık olamayacağın denli pek kısa bir süre kalacaksın yalnızca. Bir savaşçının sanatı, insan olmanın dehşetiyle, insan olmanın görkemini dengelemektir.
*Hiçbir şey kesin olmadığı zaman uyanık kalır, sürekli tetikte dururuz. Tavşanın hangi çalılığın ardında saklandığını bilmemek, her bir şeyi biliyormuş gibi davranmaktan çok daha heyecan vericidir.
*Yaşamımızdaki her şeyi bir anda kesip atabileceğimizin farkına vardığımız çok enderdir.
*Bir insan kendini dünyanın en önemli şeyi saydığı sürece, çevresindeki dünyayı layıkıyla değerlendiremez. At gözlüğü takılmış bir at gibidir o. Kendinden başka hiçbir şeyi görmez.
*Kişi, resimler çekip ses kayıtları yapmanın kaygısına düşmemeli. Heyecansız yaşamın gereksiz fazlalıklarıdır bunlar.
*Ölüm ebedi yoldaşımızdır. Daima solumuzda, bir kol boyu arkamızdadır. Ölüm bir savaşçının tek bilge danışmanıdır. Ne zaman işlerin yolunda gitmediğini ve yolun sonuna geldiğini hissetse, savaşçı ölümüne dönüp ona danışabilir. Ölümü ona yanıldığını, kendisinin ona dokunuşundan başka hiçbir şeyin önemli olmadığını söyleyecektir. Ölümü şöyle diyecektir ona, “Ben sana daha dokunmadım ki.”
*İnsanın tasası tin olmalı. Hep avucumuzdan kayıp kaçan giden tin.
*Savaşçı bir şey yapmaya karar verince sonuna dek gitmeli, ama yaptığı şeyin sorumluluğunu da üstlenmeli. Ne yaparsa yapsın, önce niçin yaptığını bilmeli, sonra da kuşku ya da pişmanlık duymadan eylemlerini sürdürmeli.
*İnsan ana babasına, yakınlarına, dostlarına yaptığı her şeyi anlatarak yaşamöyküsünü ha bire yenileyip durmak zorundadır. Öte yandan, yaşamöyküsü olmayan savaşçının kimseye verilecek hesabı yoktur. En önemlisi, kimse onu düşünceleri ve beklentileriyle tutsak edemez.
*Ölümün avcı olduğu bir dünyada, pişmanlıklar ve kuşkular için zaman bulunmaz. Sadece karar vermek için zaman vardır. Kararın ne olduğu da önemli değildir. Hiçbir şey bir başkasından daha çok ya da daha az önemli olamaz. Ölümün avcı olduğu bir dünyada kararların büyüğü küçüğü yoktur. Kaçınılmaz ölümüne karşın savaşçının aldığı kararlar vardır yalnızca.
*Bir savaşçının, kişisel tarihine (yaşam öyküsüne) gereksinmesi yoktur. Günün birinde, artık ihtiyacı olmadığını anladığında, bırakır onu.
*Bir savaşçı için erişilmez olmak, onu saran dünyayla temasında tutumlu olması demektir. Bir savaşçı kendini ve başkalarını tüketmekten her şeyden fazla kaçınır. İnsanları, özellikle de sevdiklerini kullanarak onları kupkuru bırakana dek sıkıp sularını çıkarmaz.
*İnsan kaygılanmaya başladı mı, umutsuzlukla her şeye yapışır. Ve bir kez yapıştı mı, kendini, ve kime ya da neye yapışmışsa onu tüketmeye mahkumdur. Öte yandan bir savaşçı-avcı, avını tuzağına hep çekeceğini bildiğinden kaygılanmaz. Kaygılanmak, ister istemez erişilebilir olmaktır.
*Bir savaşçı-avcı, dünyasıyla yakın ilişki içindedir, ancak kendisi, o dünya için erişilmezdir de. Hafif dokunuverir ona, gereksindiği sürece kalır. Sonra bir iz bile bırakmadan ayrılır ordan.
*Sıradan bir insan için dünya tekinsizdir; çünkü ondan sıkılmadığı zamanlar onunla çatışır. Bir savaşçı için de dünya tekinsizdir. Çünkü görkemli, müthiş, bilinemez, erişilmez derinliktedir. Bir savaşçı burada, bu harikulade anda bulunmanın sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.
*Edimlerde erk vardır. Özellikle de edimde bulunan savaşçı o edimlerin, kendisinin son savaşı olduğunu bilmekteyse. Yapılan şeyin belki de yeryüzündeki son edimi olabileceğini iyice bilerek hareket etmede yabansı, büyüleyici bir mutluluk vardır.
*Bir savaşçı dikkatini kendisiyle ölümü arasındaki bağa odaklamayı öğrenmelidir. Dikkatini, pişmanlık, hüzün ya da kaygı duymaksızın, hiç zamanı olmadığı gerçeğine odaklamalı ve edimlerinin de buna uygun şekilde akmasına izin vermelidir. Edimlerinin her birini, yeryüzündeki son savaşı kılmalıdır. Ancak bu koşullarda onun edimleri hak ettikleri erke sahip olacaktır. Aksi takdirde ölene dek, o edimler, bir ahmağın edimleri olarak kalırlar.
*Bir savaşçı-avcı ölümünün kendisini beklemekte olduğunu ve, şu anda yapmakta olduğu edimin pekala onun son savaşı olabileceğini bilir. Buna savaş demesi, bunun bir mücadele olmasındandır. Çoğu insan bir edimden öbürüne herhangi bir mücadele ya da düşünce olmaksızın geçiverir. Oysa bir savaşçı-avcı her bir edimini inceden inceye tartar; ve ölümüne ilişkin bilgisi kesin olduğunda, her edimi sanki onun son savaşıymışçasına sağgörüyle ilerler. Bir savaşçı-avcının çevresindekilere üstünlüğünü görmemek için insanın ahmak olması gerekir. Bir savaşçı-avcı, son savaşına, o savaşın hak ettiği saygıyı gösterir. Yeryüzündeki son savaşına dört elle sarılmasında şaşılacak bir şey yoktur. Böylesi zevkli olur. Korkusunu azaltır hiç olmazsa.
*Bir savaşçı, erk avlayan kusursuz bir avcıdır; ne sarhoştur, ne de çılgın. Onun zamanı da, mizacı da blöf yapmaya, kendine yalan söylemeye, ya da yanlış bir adım atmaya izin vermez. Zira bu ona pahallıya mal olacaktır. Yitireceği, çok uzun zaman uğraşarak özene bezene kurduğu düzenli yaşamıdır. Aptalca bir yanlışlık yaparak, bir şeyi bir başkasıyla karıştırarak onu heba etmeyecektir.
*Bir insan, herhangi bir insan, insanoğlunun nasibi olan her şeyi, sevinci, acıyı, hüznü ve mücadeleyi hak eder. Bir savaşçı gibi davrandığı sürece, edimlerinin ne olduğu önemli değildir. Tini bozulmuşsa hemen onarmalıdır, onu arındırıp mükemmelleştirmelidir. Zira tüm yaşamımız boyunca bundan daha önemli bir işimiz olamaz. Tinin onarılmaması ölümü aramak demektir. Bu da hiçbir şeyin aranmamasına eştir, zira ne olursa olsun ölüm bizi ele geçirecektir. Savaşçı tini ve mükemmelliğinin aranması, faniliğimize ve insanlığımıza layık tek uğraştır.
*Bu dünyada en zor şey bir savaşçının havasını, onun ruhsal durumunu benimsemektir. Üzülüp yakınmak ve bunun için geçerli nedenlerin bulunduğuna inanmak, hep birilerinin bize bir şeyler yaptığını düşünmek, yararsız şeylerdir. Kimsenin kimseye hiçbir şey yaptığı yoktur; hele bir savaşçıysa asla.
*Savaşçı, bir avcıdır. O her şeyi hesaplar. Bu denetimdir. Hesaplaması bitti mi, eyleme geçer. Kapıp koyverir. Bu, kendini bırakmadır. Bir savaşçı, rüzgarın önüne kattığı yaprak değildir. Kimse itip kakamaz onu. Kimse kendisine ya da sağduyusuna karşın bir şeyler yaptıramaz ona. Bir savaşçı yaşamını sürdürmeye kuruludur ve olası en iyi biçimde sürdürür yaşamını.
*Kişinin nasıl yetiştirilmiş olduğunun bir önemi yoktur. İnsanın bir şeyi yapma biçimini belirleyen, kişisel erkidir. Bir insan yalnızca kişisel erkinin bir toplamıdır, ve bu toplam onun nasıl yaşayacağını ve nasıl öleceğini belirler.
*Kişisel erk bir duygudur. Şanslı olmak gibi bir şey. Ya da bir hava, ruhsal durum. Kişisel erk, insanın bir yaşam boyu süren mücadeleyle kazandığı şeydir.
*Bir savaşçı ne yaptığını biliyormuş gibi davranır, aslında hiçbir şey bildiği yoktur onun.
*Bir savaşçı yapmış olduğu hiçbir şey yüzünden pişmanlık duymaz. Çünkü kişinin edimlerini kaba, çirkin, ya da kötü diye ayırması, kendine yersiz bir önem atfetmesi anlamına gelir. İşin püf noktası, kişinin neyi önemsediğidir. Kendimizi perişan kılan da, güçlü kılan da biziz. Ve her ikisi için harcanan çaba eşittir.
*Doğduğumuzdan bu yana, insanlar bize dünyanın filanca filanca şekilde, falanca falanca biçimde olduğunu anlatıp durur. Doğal olarak bizim de dünyayı onların anlattığı şekilde kabullenmekten başka seçeneğimiz kalmaz.
**Savaşçı iç seslerini istediği zaman durdurabilir (meditasyon vs.ile) Böylece gözlemleyen bilinc kendini gözlemeye başlar. Ancak o zaman şimdiyi tüm haşmetiyle yaşamaya başlar. O, içinde bulunduğu duygusal durumu kendisi belirler. Diğer insanların davranış yada eleştirileri ancak biz izin verirsek bizim ruhumuzu zedeler.
**Savaşçı gözlemleyen bilincini sürekli canlı tutabilen bir insandır.
**Savaşçı şimdi ve burada herşeyi kişisel bütünlük ve sorumluluk ve de bilincinin saflığı içinde tamamlayarak yaşar.
**Savaşçı karar vermeden önce olayın her yönünü düşünür, irdeler gözden gecirir, acele etmez. Savaşçı karar verirken özgür iradesini kullanır. Onun kararı bir seçimdir.
**Savaşçı olmak insanın gerçekleştirmek istediği vizyon için amaç değil, bir araçtır.
**Niyetinin saflığı içinde verdiği kararlar savaşçının en önemli güç kaynağıdır.
**Neden sorumlu oldugunu bilmek ,neden sorumlu olmadığını bilmeyi de gerektirir.
**Yaşamın tüm anları tek ve kendine özgüdür.
**Ölüm bilinci, sonsuza dek varılamayacağımızı bilmemizi ve şimdi şu anda yaşıyor olmamızın sorumluluğunu almamızı sağlar. Savaşçı, seçimlerinin sorumluluğunu alır. Savaşçı, ölümünün bilincinde olur ancak onu umursamaz.
** Savaşçı çevresindeki herşeye saygıyla yaklaşır. Kendini ilgilendirmeyen işlere karışmaz ancak dahil olmasi gerekirse iyice düşünup seçimini yaptıktan sonra karışır. Verdiği karardan asla pişmanlık duymaz çünkü o gönlünden geçeni seçmiştir bir kere.
**Stratejik bir tavir içinde yaşar. Sabırla bekler, ne beklediğini bilir. Taşıyamayacağı yükün altına girmez, ve herzaman vuruş menzili içinde kalır.
**Savaşçı hiç bir şeyin müptelası olamaz, sağlığına özen gösterir, kötü alışkanlıklardan uzak durur.
**Savaşçı alcak gönüllüdür ancak kimseye başını eğmez kimseninde ona başını eğmesini istemez.
**Savaşçı herşeyi üstesinden gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak görür (challange) fakat sıradan insanlar herseyi bir ya şükretme yada küfretme sebebi olarak görür.
**Savaşçı ölmeden önce kendisine hayrı dokunan herkese teşekkür eder. Kendini geliştiren her şeye şükran duygusu besler.


*http://indnihan.blogspot.com.tr/2012/04/ixtlan-yolculugu-carlos-castaneda.html
**Doğan Cüceloğlu - Savaşçı

Bumerang - Yazarkafe