Yazaaneye Kaydol

Yazaanede Olan Bitenden Haberdar Ol:

Delivered by FeedBurner

Subscribe to Nevzatın Yazaanesi by Email

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Güzel Memleketimizden Trafiğin Yansımaları


Topyekün Yollardayız
Millet olarak her şeyi toplu yapmayı severiz. Örneğin her bayramda ve uzun tatil dönemlerinde adeta kavimler göçünü tekrar tekrar yaşıyoruz. Her bayram tatilinde köylerimize, memleketlerimize, sevdiklerimize veya tatile göçüyoruz. Tüm otoban, şehirlerarası yolları dolduruyoruz. Her bayram veya tatil gidişinde, hem de dönüşünde bu trafik stresini ve çilesini yaşıyoruz. Trafikte bunalıyoruz, sinir harbi yaşıyor, belki cinnet geçiriyoruz. Kurallara riayet olmadığı için hakkımızı korumaya çalışma stresinden bunaldıkça bunalıyoruz. Her bayram, yollarımız kan gölüne döndüğü halde, ne biz vatandaş olarak kurallara uyma konusunda ders çıkarıyoruz ne de devletimiz gerekli dersleri çıkarıp, trafik kontrollerine ağırlık veriyor. Adeta vatandaşlar ve devtetimiz olarak, ölümleri tamamen kadere yükleyip, adeta üç maymunu oynayarak, görmemeyi, duymamayı ve blmemeyi tercih ediyoruz.
Trafik çilesinin farklı ve çok daha yıpratıcı yansımalarını büyükşehirlerde yaşayan insanlar hemen her gün, bazı küçük şehirlerde yaşayan şanslı insanlar ise zaman zaman yaşarlar. İşte insanı en çok umutsuzluğa sevkeden memleketimizden trafik manzaraları ve yansımaları.

*Trafik ve Kader
Ülkemizde trafik bilinci, kurallara uyma ve uydurma konusunda bir vurdumduymazlık ve umursamazlık gözlemlenmektedir. Bizler toplum olarak, ülke olarak trafik kazalarından, trafiğin denetlenmesinin gerekliliği açısından hiç bir ders çıkaramadık. Bu konuda oldukça bilinçsizliğin ve kural tanımazlığın yaygın olduğu güzel ülkemizde binlerce insanımızı her yıl trafik kazalarında kaybediyoruz. Sonrasında birçoğumuz hatta devlet yetkililerimiz dahi trafik kazalarını topluca kadere ve alın yazısına havale ediyoruz. Halbuki ileri toplumlar ve Avrupa ülkelerinde daha az trafik kazası olmaktadır. Ülkemizde kadere havale edilen sebepler, içselleştirilerek tevekkülle kabullenmeyi de beraberinde getirmiş durumdadır. Bu yüzden, toplumumuzdan hiç kimse ve hiç bir kurum, kazaların bir daha tekrarlanmaması için ciddi bir çaba içine girmiyor. Ülke olarak, kazaların önlenmesi için denetim ve bilinç oluşturma yerine, çoğu zaman bu yaşanan kazaları "kader"e havale ederek üzülmeyi, bir süre sonra da unutmayı tercih ediyoruz. Eğer bu yaşanan kazalar, kader ise, neden Avrupa ve gelişmiş ülkelerde bu kadar çok sayıda kaza olmuyor da bizim gibi az gelişmiş ve bilinçsiz ülkelerde oluyor? Azrail neden gelişmiş ülkelere nazaran, bizim ülkemizde fazla mesai yapıyor? soruları yanıtsız kalıyor. Artık trafik kazalarının kader değil de ihmal, vurdumduymazlık, bize bir şey olmazcılık ve denetimsizlik olduğunu ne zaman idrak edeceğiz?
Benim gözlemlerime göre, bu kadar vurdumduymazlıkların, kural tanımamazlıkların ve denetimsizliklerin olduğu bir ülkede maalesef az bile kaza oluyor! Çünkü kazaları resmen çağırıyor ve hatta kazanın üstüne üstüne gidiyoruz. 

Yol Cengâverleri (Ülkemiz MadMax'leri)
Yol cengâverleri tıpkı her gün canlı olarak izlediğimiz modern mad max filmleri gibi bir mücadeledir. Altlarında genellikle Wolkswagen Volt, Mercedes Sprinter ve bilimum servis minibüsü olan araçlar ve markaları... Bu cengâverler sabah aldıkları çalışanları ve öğrencileri iş yerlerine, akşam iş çıkışı da işyerlerinden ve okullardan alıp evlerine götürürler. Sanırım o görev duygusunun insana verdiği ağırlığı ve etkisi ile olsa gerek, yol cengaverleri, ölümden korkmayan savascilar olarak yola atılırlar. Hızla akan fakat yol vermeyen, yol vermeye de niyeti olmayan şeritlere yollara kafalarını sokarak ana yolu keserler. Bu olayı Gebze'de her sabah işe gelirken şahit olur, nefesim kesilerek bu mücadeleye şahit olurum. Hatta bu kesilen ana yolun karşı tarafını da başka bir cengaver keser. Böylece hızla akan bir yol, karşılıklı olarak kesilmiş, hiç olmayan bir yer dört yol kavşağına dönüşür. Evet trafik bir mücadeledir, her gün yaşanan bir savaştır ülkemizde. Cesur, atak, gözü kara cengâverler bu trafik düzeninin fedaileridir. Yan yollardan, toprak yollardan, ters yönlerden, kaldırımlardan, tarlalardan, olabilecek en kısa yollardan cengaverler âdeta akın akın ana yollara kamikaze gibi dalarlar. Misyonları; yolcularını, personelleri şirketlerine mesailerine yetiştirmektir. Vizyonları ise kendilerinin ve taşıdıkları personel ve öğrencilerin kelleleri koltukta olsa bile, “ne pahasına olursa olsun!” menzile ulaşmaktır.

Kuralsızlığı Seviyoruz
Kurallara uymadığımız gibi uyanları da yoldan çıkarıyoruz. Birbirimizi daha da bozarak dejenere ediyoruz. Birçok kişinin yaptığı gibi, bir zamanlar ben de, trafikte karşı şeritte bir radar kontrolü varsa, selektör yaparak karşıdan gelen sürücüleri hevesle uyarırdım. Hatta bu davranışı çok kutsal ve iyi bir davranış olarak görürdüm. Süratli ve tehlikeli araç kullanan birinin polis kontrolünden kurtulmasını sağlayarak topluma, insanlara ve kendi devletimize zarar verdiğimin farkında bile değildim. Hatta bir yaz akşamüstü iş seyahati için gittiğim Eskişehir’den dönerken, karşı şeritte bir radar çevirmesi olduğunu gördüm. Sonrasında selektör ve flaş yaparak karşı şeritten gelen sürücüleri uyarmaya başladım. Verdiğim mesajı anlayanlar ve alanlar selektörlerle, korna çalarak ve ellerini kaldırarak bana teşekkür ediyorlardı. Böyle devam ederken karşıdan çok uzaktan gelen bir arabayı da uyarmaya başladım. Ama araba mesajı anladığına dair hiçbir cevap ve sinyal vermiyordu. Ben de anlamadığı düşüncesi ile heyecanla selektör yapmaya devam ediyordum. Sonra araba yaklaşında anladım ki, bir polis aracına selektör yapıyormuşum. J Yanımdan geçerken nir anda içindeki polisle göz göze geldik. Kendimi biraz suçlu hissettim, ama hızla geçip farklı yönlere doğru uzaklaşmıştık bile.
Polisin insanları ve toplumu bir nebze olsun düzene koymak için nadiren yaptığı kontrolleri dahi bozuyor ve dejenere ediyoruz . En basitinden aşırı hızlı giden sürücüleri tespit için kurulan radar ve birtakım yasal kontrollerine yakalanmamak için birbirimizi uyarma alışkanlığımız. Sanki iyi bir şey yapıyormuşuz gibi trafik kontrollerine yakalanmamak birbirimizi uyarmayı bir borç biliyoruz.

Açın Önümüzü Kardeşim!
Trafikte araba kullananlar olarak bunu neredeyse her gün yaşarız. O kadar sabırsız insanlardan oluşan bir toplumuz ki, bazen bu durum insanı çıldırtacak düzeye geliyor. Adeta bu ülkede yaşamaktan nefret ettiriyor. Arkadan gelen, önünüz kapalı olduğu halde sizden ısrarla yol isteyen, sizi sıkıştıran, makas atarak önünüze girmek isteyen çok uyanık ve girişken vatandaşlarımız,adeta "açın önümüzü biz gitmek istiyoruz" diyorlar. Önünüzün kapalı olduğunu gördükleri halde, öyle bir gaza basıyorlar ki, yol olsa uçup gidecekler. Neredeyse kanatları çıkacak, adeta fezaya çıkacaklar. Böyle sökün anlarında toplum olarak, nasıl hâlâ yarı vahşi ve yağmacı olduğumuzu görüyorum. Bunu yapanlar nasıl bir zekaya sahipler? Yada gercekten düşünemiyorlar mı? Bir kişiyi daha sollasan ne olacak, ilerisi zaten tıkalı…Boşu boşuna kendisi stres patığı gibi, önündeki araçların sürücülerini de sıkıştırarak, olmayan yolu ısrarla isteyerek insanları strese sokuyorlar. Böyle davrananlar gerçekten belkide düşünemiyorlardır. Belki bilinçaltından, istem dışı olarak düşünmeden yapıyorlardır? Kim bilir... 

Hayatı Kendi Kendimize Zehir Ediyoruz
Trafikte, caddede, devlet dairesinde, iş yerinde, caddelerde, ticaretde, askerde, evlerimizin yerleşiminde hayatı birbirimize zorlaştırıyoruz. Adeta kendi kendimize hayatı dar edip, kendi ellerimizle kendi boğazımızı sıkıyoruz. Bu durumu özellikle trafikte görüyoruz. Trafik ışıklarına riayet etmiyoruz. Hız sınırlarına uymuyoruz. Birbirimize makas atıyoruz, sıkıştırıyoruz. Şerit ihlalleri yapıp, tehlikeli araç kullanıyoruz. Trafik kurallarına uymayarak uyanıklık yaptığımızı veya kar yaptığımızı sanıyoruz. Ancak farkında olmadan kendi kendimizi cezalandırıyoruz. Kurallara uymayarak, birbirimizi sıkıştırarak sürekli kazalara yaklaşarak kendimizi ve diğer sürücüleri strese sokuyoruz. Bu yaşadığımız ve yaşattığımız stres ile kendi ömrümüzü kısaltıyor, hayat kalitemizi düşürüyoruz.
En çok stres, durmadan şerit değiştirenler yüzünden ortaya çıkmaktadır. Sanırım hep en önde ve en üstte olma dürtüsü genlerimize kadar işlemiş durumda. Hep akan şerit tarafında olmak isteyenler. Kendilerini en akıllı, en uyanık ve girişken zanneden o trafik teröristlerinin yarattığı kaos ve tedirginlik yüzünden zaten yavaş akan trafik düzenimiz çok daha yavaşlamaktadır. Yol verme-vermeme mücadelesinden dolayı sinirler gerilmekte, kendi kendimizi yiyip bitirmekteyiz. Üstelik bu uyanık geçinen trafik magandalarının akıcı olduğu gerekçesi ile hücum ettiği şeritler tıkanmakta, yavaşlamakta ve en nihatetinde durmaktadır. Bu sefer diğer şeritler hızlı akmaya başlayınca, hemen kendilerini akan şeride atmaya çalışmaktadırlar. Zırt pırt şerit değiştirerek şeritlerin tıkanmasına kendilerinin neden olduğunun farkına varamamaktadırlar. Aslında farkına varmadıkları konu, herkes şeridinde kalsa, kimsenin sinir strese girmeyeceği ve trafiğin daha hızlı akacağı gerçeğidir. Böylece işimize gücümüze giderken ekstradan stres yüklenmeyip daha huzurlu bir toplum olabileceğimizdir. Yoksa birazcık düşünebilseler, kuralsız şerit değiştirmeyi ve haksızlıkları yapmayacaklar, trafikteki diğer insanları sıkıştırarak, taciz ederek stres ve panik yaptırmayacaklar. Hayatı kendimize ve başkalarına biz kendimiz zorlaştırıyoruz aslında. Keşke görebilsek. 

Trafikte Kaybet-Kaybet
Kaybet-kaybet paradigmacı bir toplum olduğumuzu hayatın bir çok alanından yaptığınız gözlemlerle anlayabilirsiniz. En kolay yolu da trafikteki davranışlarımızı gözlemlemenizdir. Örneğin, kendi yolumuzun kapalı olduğunu bile bile kavşağa girip, diğer akabilecek yönleri de sıkıştırıyoruz. Bir tarafa yeşil yanıyor ancak önü kapalı olduğu için kavşağa girmemesi gerekiyor. Ama kendisine yeşil yandığını gören araç sürücüsü kavşağa dalıyor. İlerleyemeyecegini bile bile. Kavşak kilitlenince diğer açık olan yöne gidecekler de ilerleyemedigi için kavşak tamamen bir kilit oluyor. Bu sefer, haklarının yendiğini düşünen tüm araç sürücüleri her yönden kavşağı zorluyorlar. "Bana yanan yeşil ışıkta beni gecirmediler,  ben de onları kilitleyeyim!" diye düşünerek her yönden, sağdan, soldan, önden, arkadan kafayı sokarak ilerlemeye çalışıyorlar. Ve Tüm yönlerden kavşağa girmeye çalışıyorlar. Adeta; ben gidemiyorum, başkaları da gidemesin mantığı. Tam bir kaybet-kaybet paradigması.  Bu mücadele her sabah Gebze Şekerpınar kavşağında yaşanıyor.Eminim ki, İstanbul ve diğer büyükşehirlerin kavşaklarında da aynı şeyler her sabah ve akşam yaşanıyordur. Sonuçta el birliği ile kavşağı kilitleyip, hiç birimiz ilerleyemiyoruz. Tabi ki, ülkemizdeki ne yaptıklarını hiç çözemediğim trafik polisleri trafiğin yoğunlaştığı sabah ve akşam saatlerinde hiç bir zaman, ortada görünmüyorlar. Halbuki trafik polisine trafiğin en yoğun olduğu sabah ve akşam saatlerinde ihtiyaç yok mudur? En azından sürücüleri trafik ışıklarına uydurmak için. Bu "önün kapalı ise kavşağa girme" kuralı bizde de yeni çıktı ancak sürücüler bu konuda bilinçsiz olduğu için uygulanmıyor. Fakat Avrupa da çok güzel uygulanıyor. Eğer sürücünün önü, yolu kapalı ise kavşağa ve ışıklara girmiyor, bekliyor. Çünkü girmesinin kendisine hiç bir faydası yok kavşağı ve yolları kilitlemekten başka. Bu bilinç düzeyi Avrupalılarin hayatlarını kolaylaştırdığı gibi, boşuna sinir, stres yükünden de kurtulduklari için ömürlerini uzatıyor. 

Aslında Trafik Kurallarına Uymak Trafiğin Akışını Hızlandırıyor
Yavaş akan trafikte, trafiği daha da yavaşlatan şey, insanların kurallara uymaması ve “hep akan şeritte olma” isteğidir. Bu “hep akan şeritte olma” felsefesi yüzünden de sık sık hatta çoğu zaman tehlikeli bir şekilde şerit değiştirmesidir. Aslında herkes şeridinde devam etse, trafik daha hızlı akacak. Bu durum da, yine hayatı kendi kendimize zorlaştirma örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Ben Avrupa'da trafiğin akışını gözlemleme şansı buldum. Herkesin kurallara uyduğu ülkelerde trafik çok daha hızlı akıyor. Çünkü insanlar birbirlerine ve kurallara uyulacağına güveniyorlar. Bu güvenle de trafiğin akışı bizim trafiğimizle karşılaştırınca inanılmaz bir şekilde artıyor. Ben Almanya'da şehir içinde 3 şerit yolda, şeritlerin tümü dolu olarak 50KM hızla sürücülerin virajlara güvenle girdiğini görünce hem çok korkmuş, hemde şaşırmıştım. Ama hiç bir sürücü şerit ihlali yapmadan, hız kesmeden güven içinde virajlara yüksek hızlarla girebiliyorlar. Bizde olsa o virajlı yolda birçok sürücü şerit hakimiyetini sağlayamadığı için üç şeritlik yol, tedirginlikten dolay tek şeride veya iki şeride düşmüş olurdu. Yine Avrupa'da herkes birbirine güvenip, kurallara uyulduğunu bildikleri için, ışıklarda ve kavşaklarda yeşil yandığı anda güvenle yüksek hız yapabilmektedirler. Maalesef bizde ise, size yeşil yansa bile önünüze araç yada yaya, kimin atlayacağı belli olmadığı için, hep bir tedirginlik içinde araç sürdüğümüz için trafiğin akış hızı yavaşladıkça yavaşlamaktadır. 

Trafik Terörü
Ülkemiz yıllardır teröre karşı mücadele ediyor. Terör eylemlerini önlemek için milyar dolarlar harcadık, hala da harcıyoruz. Ancak ülkemizde herkesin hergün görerek kanıksadığı bir diğer terör de yaşadığımız trafik terörüdür. En az PKK terörü kadar zararlı ve dehşet vericidir. Belki de trafik terörü PKK teröründen daha fazla insanımızın kaybına yol açmıştır, hala da açmakadır. Her yıl binlerce yetişmiş ve değerli insanımızı trafikte kaybetmekte, yada sakat bırakmaktayız. Trafik kazalarının ülkemiz ekonomisine ve sigortacılık sektörüne verdiği korkunç zarar da cabasıdır. Bu duruma rağmen, ne toplumda ne de devlet yönetiminde bir ortak bilinç gelişmiş değil. Genel eğilim, tüm kazaların kadere ve taktiri ilahiye havale edilmesidir. Bir kadermiş gibi trafiğin bizdeki gibi keşmekeşini, vurdumduymazlığını, tabiri caizse trafik terörünü ve katliamını kanıksamış gibiyiz. Neden gelişmiş ve ileri ülkelerde trafik düzeni saygı sevgi içinde akıp çok az kaza oluyorken, bizdeki kaosu, kaza oranlarını ve nerede yanlış yaptığımızı sorgulamıyoruz bile?
Neden trafikte seyreden sürücü profillimiz bu kadar kötü? rafikte vızır vızır bir çok psikopat dolaşıyor. İnsanlar arabanın içinde iken, kendilerini hiç bir şeyin etki etmeyeceğini zannedip, altındaki arabalarını diğer arabaları sıkıştırabilecekleri bir silah olarak görüyorlar. Yol alabilmek için adeta kendilerini, arabalarını ve arabalarının içindeki insanların hayatlarını tehlikeye atıp bilinçsizce diğer aracın önune atılabiliyorlar. Tüm yolu kendilerinin zannedip, kimseye yol vermiyorlar. Trafikte yol verenler de, çoğu zaman arabalarına zarar geleceği kaygısıyla yol veriyor. Makas atıyor, korna çalıp yayalara ve diğer sürücülere gözdağı veriyorlar. Kavsaklardan ve ışıklardan son sürat geçip, sağdan solluyorlar, virajlara son limit hız ile giriyorlar. Otobanda aracın izin verdiği son hızla gidiyor, diğer araçlarla bazen milimetrik yakınlaşmalara giriyorlar. Trafikte adeta bir terörist gibi davranıyorlar. Allahım hepimizi onun şerrinden ve kazalardan korusun.
Trafik ile ilgili olarak, yazacak o kadar çok şey var ki…Daha “Trafik Polisleri Trafiğin Yoğun Olduğu Zamanlarda Ortada Yok” Şerit Hakimiyeti Özürlüyüz” konularına sıra gelmedi bile.

*Nevzat keleş-"Yansımalar"dan
Bumerang - Yazarkafe