Yazaaneye Kaydol

Yazaanede Olan Bitenden Haberdar Ol:

Delivered by FeedBurner

Subscribe to Nevzatın Yazaanesi by Email

3 Haziran 2017 Cumartesi

Özümüze, Savaş Meydanlarına Geri Dönüyoruz

Hiç kuşkusuz korkusuz, savaşçı ve asker bir milletiz. Ancak, bizi biz yapan savaşçılığımızın ve savaş meydanlarında fırtına gibi estiğimiz dönemlerin üstünden yüzyıllar geçti. Bir türlü ayak uyduramadığımız endüstrileşme akımı ve icat edilen modern silahlar ile birlikte, kaçınılmaz olarak savaş meydanlarında kaybetmeye başladık. Zira, artık "Tüfenk icat olup mertlik bozulmuştu!". Batı’daki endüstri devrimi sonucunda ortaya çıkan teknolojik gelişmeler ve icat edilen modern silahlar yüzünden, artık bilek gücü, mertlik, yiğitlik, cesaret ve at binme becerisinin hiçbir önemi kalmamıştı. Yapabileceğimiz tek şey; bilimsel ve silah geliştirme yarışına girmek idi. Fakat beş yüzyıldır ekonomik olarak çok zayıf olan İmparatorluğumuzun böyle bir yarışa girebilecek imkanı yoktu. Yaklaşık 3-4 yüzyıldır sürekli geriledik, küçüldük ve ezildik! Artık kaybettiğimiz savaş meydanlarındaki psikolojik üstünlüğümüzü ve sonrasında da aşama aşama görkemli imparatorluğumuzu kaybettik. Hatta, neredeyse tümden yok olma aşamasındayken son bir çaba ile birleşerek topraklarımız bir kısmını kurtarıp Türkiye Cumhuriyetini kurabildik. Ama kaybetme travması ve ezilmiş psikolojisi hiçbir zaman milletimizin yakasını bırakmadı. Adeta bir aslan zorla kafese konulmuş, pençeleri ve dişleri paslı kerpetenle sökülmüş durumdaydı. İşte Türkiye'nin ve Türk milletinin hali tamı tamına yüzyıllardır kafeste tutulan aslanın bu acıklı hali gibiydi. Ancak bu uzun bekleyişimiz, ezilmişliğimiz ve köşeye sinmişliğimiz artık sona eriyor. Uyuyan bir devi yani Türkleri zorla uyandırdılar! Görünen o ki, millet olarak özümüze, yani savaş meydanlarına geri dönüyoruz. Son 15-20 yılda savunma sanayinde yaptığımız yatırımlarla askeri kapasitemizi artırmakla kalmıyor, son üçyüz yıllık suskunluğumuza ve ezilmişliğimize de son veriyoruz. Ülke olarak, büyük bir savaşa hazırlanıyoruz. Bu savaş, bizim son savaşımız mı olacak bilmiyorum. Ama emin olduğum konu, coğramızdaki son gelişmelere ve ülkemizin hazırlıklarına baktığımda büyük bir savaşın kapımızda olduğunu görebiliyorum.

Silahlanma yarışı ve silah teknolojisi alanlarında geldiğimiz noktayı küçümseyenler olabilir. Ancak, aşağıdaki şimdiye kadar yapılanları ve yapılacakları okuyunca bana hak verecek ve büyük bir savaşa gittiğimizi göreceksiniz. Diğer yanda bu kadar büyük bir askeri güç, o gücü kullanmadan aktif olarak tutulamaz. Aslında Türkiye Cumhuriyeti olarak, belki bizi bu noktaya istemeden sürükleyenler yine, yıllar yılı bize silah ambargosu uygulayan ve talep ettiğimiz kritik silahların satışını engelleyen Batılı müttefiklerimiz oldu. Aslında müttefikimiz görünüp arkamızdan kuyumuzu kazan devletler istemeden, yüzyıllardır uyuşmuş bir şekilde uyuyan devi uyandırdılar! Ülkemizin askeri kapasite son 20 yılda yapılan yatırmlarla dünyanın en ileri ülkelerinin seviyesine çıktı. Türkiye kendi silahlı, silahsız insansız hava aracı teknolojisi konusunda dünyanın en ileri ülkelerinden biri oldu. Geliştirilen Bayraktar ve Anka ihalarımız Suriye ve Irak’ta PKK ile yapılan savaşın, Libya’daki savaşın ve son olarak da Karabağ’da Azeri kardeşlerimizle Ermenistan’ın yaptığı savaşın kaderini değiştirdi. Ülkemiz neredeyse tüm silahlarımızı, askeri ve gözetleme uydularımızı (Göktürk), kendi topumuzu (Fırtına) ve tankımızı (Altay), kendi bombalarımızı (HGK, KGK…vb), savaş uçağımızı (Hürkuş), helikopterimizi (Atak), füzelerimizi (Cirit, Umtas, Som, Atmaca…vb), kendi hava savunma sistemimizi (Hisar), kendi savaş gemilerimizi (Milgem) yapabilir hale geldi. Bu yazdıklarım, sadece medyaya yansıyanlardan bizim bildiklerimiz. Bunun yanında bilmediklerimizin de olduğunu bilmek, bir Türk olarak insanı gururlandırıyor ve egosunu tatlı tatlı okşuyor. Çünkü, güçlü olma hissi muhteşem bir duygu. Çünkü biz asker bir milletiz. Bizler, Batılı ülkelerde görülemeyecek şekilde askerliği, polisliği, savaşı ve silahı seviyoruz. Bu yüzden, ordumuzdaki bu yükselişten dolayı milliyetçi, muhafazakar milliyetçi, Turancı Türklerin yani bir çoğumuzun içi kıpır kıpır. Savaşa gidiyor olmamızın heyecanının yanında, gücün ve kendine olan özgüvenin getirdiği bir extacy ve mutluluk da var. Zira “Güç” bizim toplumumuzda en büyük erdemdir. Güçle birlikte gerçek özümüze dönmenin, savaşçılığımıza, savaş meydanlarının efendisi olduğumuz günlere dönmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bu duygu, adeta yıllar yılı kafese hapsedilmiş bir aslan gibi olan Türkiye ve Türklerin kafesini parçalayıp zincirlerini kopardığı andaki heyecan ve coşkunun eşlik ettiği bir mutluluktur. Evet, belki biz tarihte sistemler kuran, normlar yaratan devlet olamadık. Belki de hiçbir zaman normlar, sistemler ve ileri uygarlıklar kuran bir halk da olamayacağız. Ancak, tarihin birçok sayfasında dünyaya nizam ve yön veren güçlü devletlerden biri olduk. Tarihin bazı sayfalarını bizzat biz yazdık. İnanıyorum ki, tarihte olduğumuz gibi dostlarına güven, düşmanlarına da büyük korku veren güçlü ordusu ile tekrardan dünyanın gidişine yön veren, büyük ve etkili bir ülke olacağız. "Kızıl elma" demiyorum çünkü herkesin kızıl elması farklı bir şeydir. Sadece inanıyorum ki, tarihin her sayfasında olduğu gibi, vatansever, savaşmaktan korkmayan, ölüme bile koşarak giden, cesur ve savaşçı insanları sayesinde tarihi şekillendiren çok güçlü bir devletlerden biri olacağız. Ve ben, böyle bir halkın parçası olmaktan dolayı gurur duyuyorum!

Diğer yandan bu heyecan ve coşkun duygular, bizi daha büyük bir yıkıma, esarete ve hatta yok oluşa da götürebilir! Yine geldik Yin Yang'a. Millet olarak neredeyse beş asırdır zayıf ve fakir bir durumdaydık. Tabiri caizse adeta ürkek bir köpek gibi kuyruğumuz bacaklarımızın arasındaydı! Bu yüzden kendimizi güvende hissedebilmek için Nato'ya girdik. Son 60-70 yılda ülkemiz ekonomik ve askeri olarak çok zayıf olduğundan, kendimizi güvende hissedebilmek için Nato'ya yaslandık. Bu dönem etrafımızdaki hiç bir savaşa, yada çatışmaya bulaşmadık. Fakat güçlendikçe diklenmeye ve eski coğrafyamızda boy göstermeye başladık. Adeta bir aslan gibi kuyruğu dikleştirdik. Bir arslan gibi kükreyerek etrafımızdaki  coğrafyada racon kesmeye başladık. Biraz da bulunduğumuz coğrafyadaki gelişmelerin bizi buna zorlaması ile Suriye'ye, Irak'a müdahale etmeye başladık. Libyaya ve Karabağ’a müdahale ettik. Operasyonlarda ve cephede başarı kazandıkça, ezilmişlik duygumuz kaybolup, eski özgüvenimiz fazlasıyla yerine geldi. Bu da daha fazla gözümüzü karartmamıza ve bizi daha fazla risk almaya yöneltti. Umarım bu güçlenme ve yıkım döngüsü bizi altından kalkamayacağımız daha büyük savaşlara ve tümden bir yıkıma götürmez! 2000 yılından 2020 yılına kadar etrafımızdaki coğrafyadaki gelişmelere ve yapılan hazırlıklara bakınca, yakın gelecekte büyük bir savaşa girmemiz kaçınılmaz gibi görünüyor. Kesinlikle çok kan akacak gibi görünüyor! Umarım en azından bu savaş bizim savaşımız olur! Yoksa gerçekten hepimize çok yazık olur!

Bumerang - Yazarkafe