Trafik ve Kader
Ülkemizde trafik bilinci, kurallara uyma ve uydurma
konusunda bir vurdumduymazlık ve umursamazlık gözlemlenmektedir. Bizler toplum olarak,
ülke olarak trafik kazalarından, trafiğin denetlenmesinin gerekliliği açısından
hiç bir ders çıkaramadık. Bu konuda oldukça bilinçsizliğin ve kural tanımazlığın
yaygın olduğu güzel ülkemizde binlerce insanımızı her yıl trafik kazalarında kaybediyoruz.
Sonrasında birçoğumuz hatta devlet yetkililerimiz dahi trafik kazalarını topluca
kadere ve alın yazısına havale ediyoruz. Halbuki ileri toplumlar ve Avrupa ülkelerinde
daha az trafik kazası olmaktadır. Ülkemizde kadere havale edilen sebepler, içselleştirilerek
tevekkülle kabullenmeyi de beraberinde getirmiş durumdadır. Bu yüzden, toplumumuzdan
hiç kimse ve hiç bir kurum, kazaların bir daha tekrarlanmaması için ciddi bir çaba
içine girmiyor. Ülke olarak, kazaların önlenmesi için denetim ve bilinç oluşturma
yerine, çoğu zaman bu yaşanan kazaları "kader"e havale ederek üzülmeyi,
bir süre sonra da unutmayı tercih ediyoruz. Eğer bu yaşanan kazalar, kader ise,
neden Avrupa ve gelişmiş ülkelerde bu kadar çok sayıda kaza olmuyor da bizim gibi
az gelişmiş ve bilinçsiz ülkelerde oluyor, Azrail neden bizim ülkemizde fazla mesai yapıyor? soruları yanıtsız kalıyor. Artık trafik kazalarının
kader değil de ihmal, vurdumduymazlık, bize bir şey olmazcılık ve denetimsizlik
olduğunu ne zaman idrak edeceğiz?
Yol Cengaverleri (Mad Max'leri)
Yol cengaverleri tıpkı her gün canlı olarak izlediğimiz
modern Mad Max filmleri gibi bir mücadeledir. Altlarında genellikle Wolkswagen Volt,
Mercedes Sprinter ve bilumum servis minibüsü olan araçlar ve markaları... Bu cengaverler
sabah aldıkları çalışanları ve öğrencileri iş yerlerine, akşam iş çıkışı da işyerlerinden
ve okullardan alıp evlerine götürürler. Sanırım o görev duygusunun insana verdiği
ağırlığı ve etkisi ile olsa gerek, yol cengaverleri, ölümden korkmayan savaşçılar
olarak yola atılırlar. Hızla akan fakat yol vermeyen, yol vermeye de niyeti olmayan
şeritlere yollara kafalarını sokarak ana yolu keserler. Bu olayı Gebze'de her sabah
işe gelirken şahit olur, nefesim kesilerek bu mücadeleye şahit olurum. Hatta bu kesilen ana yolun karşı tarafını
da başka bir cengaver keser. Böylece hızla akan bir yol, karşılıklı olarak kesilmiş,
hiç olmayan bir yer dört yol kavşağına dönüşür. Evet trafik bir mücadeledir, her gün yaşanan
bir savaştır ülkemizde. Cesur, atak, gözü kara cengaverler bu trafik düzeninin fedaileridir.
Yan yollardan, toprak yollardan, ters yönlerden, kaldırımlardan, tarlalardan, olabilecek
en kısa yollardan cengaverler adeta akın akın ana yollara kamikaze gibi dalarlar.
Misyonları; yolcularını, personelleri şirketlerine mesailerine yetiştirmektir. Vizyonları
ise kendilerinin ve taşıdıkları personel ve öğrencilerin kelleleri koltukta olsa
bile, “ne pahasına olursa olsun!” menzile ulaşmaktır.
Kuralsızlığı Seviyoruz
Kurallara uymadığımız gibi uyanları da yoldan çıkarıyoruz. Birbirimizi daha da bozarak dejenere ediyoruz.
Birçok kişinin yaptığı gibi, bir zamanlar ben de, trafikte karşı şeritte bir radar
kontrolü varsa, selektör yaparak karşıdan gelen sürücüleri hevesle uyarırdım. Hatta
bu davranışı çok kutsal ve iyi bir davranış olarak görürdüm. Süratli ve tehlikeli
araç kullanan birinin polis kontrolünden kurtulmasını sağlayarak topluma, insanlara
ve kendi devletimize zarar verdiğimin farkında bile değildim. Hatta bir yaz akşamüstü
iş seyahati için gittiğim Eskişehir’den dönerken, karşı şeritte bir radar çevirmesi
olduğunu gördüm. Sonrasında selektör ve flaş yaparak karşı şeritten gelen sürücüleri
uyarmaya başladım. Verdiğim mesajı anlayanlar ve alanlar selektörlerle, korna çalarak
ve ellerini kaldırarak bana teşekkür ediyorlardı. Böyle devam ederken karşıdan çok
uzaktan gelen bir arabayı da uyarmaya başladım. Ama araba mesajı anladığına dair
hiçbir cevap ve sinyal vermiyordu. Ben de anlamadığı düşüncesi ile heyecanla selektör
yapmaya devam ediyordum. Sonra araba yaklaşınca anladım ki, bir polis aracına selektör
yapıyormuşum. J Yanımdan geçerken bir anda içindeki polisle göz göze geldik.
Kendimi biraz suçlu hissettim, ama hızla geçip farklı yönlere doğru uzaklaşmıştık
bile.
Polisin
insanları ve toplumu bir nebze olsun düzene koymak için nadiren yaptığı kontrolleri
dahi bozuyor ve dejenere ediyoruz . En basitinden aşırı hızlı giden sürücüleri tespit
için kurulan radar ve birtakım yasal kontrollerine yakalanmamak için birbirimizi
uyarma alışkanlığımız. Sanki iyi bir şey yapıyormuşuz gibi trafik kontrollerine
yakalanmamak birbirimizi uyarmayı bir borç biliyoruz.
Açın Önümüzü Kardeşim!
Trafikte
araba kullananlar olarak bunu neredeyse her gün yaşarız. O kadar sabırsız insanlardan
oluşan bir toplumuz ki, bazen bu durum insanı çıldırtacak düzeye geliyor. Adeta
bu ülkede yaşamaktan nefret ettiriyor. Arkadan gelen, önünüz kapalı olduğu halde
sizden ısrarla yol isteyen, sizi sıkıştıran, makas atarak önünüze girmek isteyen
çok uyanık ve girişken vatandaşlarımız, adeta "açın önümüzü biz gitmek istiyoruz"
diyorlar. Önünüzün kapalı olduğunu gördükleri halde, öyle bir gaza basıyorlar ki,
yol olsa uçup gidecekler. Neredeyse kanatları çıkacak, adeta fezaya çıkacaklar.
Böyle sökün anlarında toplum olarak, nasıl hala yarı vahşi ve yağmacı olduğumuzu
görüyorum. Bunu yapanlar nasıl bir zekaya sahipler? Yada gerçekten düşünemiyorlar
mı? Bir kişiyi daha sollasan ne olacak, ilerisi zaten tıkalı… Boşu boşuna kendisi
stres yaşadığı yetmiyormuş gibi, önündeki araçların sürücülerini de sıkıştırarak, boş olmayan yolu
ısrarla isteyerek diğer insanları da strese sokuyorlar. Böyle davrananlar belki gerçekten düşünemiyorlardır. Kim bilir...
Trafikte Kaybet-Kaybet
Kaybet-kaybet
paradigmacı bir toplum olduğumuzu hayatın bir çok alanından yaptığınız gözlemlerle
anlayabilirsiniz. En kolay yolu da trafikteki davranışlarımızı gözlemlemenizdir.
Örneğin, kendi yolumuzun kapalı olduğunu bile bile kavşağa girip, diğer akabilecek
yönleri de sıkıştırıyoruz. Bir tarafa yeşil yanıyor ancak önü kapalı olduğu için
kavşağa girmemesi gerekiyor. Ama kendisine yeşil yandığını gören araç sürücüsü kavşağa
dalıyor. İlerleyemeyeceğini bile bile. Kavşak kilitlenince diğer açık olan yöne
gidecekler de ilerleyemediği için kavşak tamamen bir kilit oluyor. Bu sefer, haklarının
yendiğini düşünen tüm araç sürücüleri her yönden kavşağı zorluyorlar. "Bana
yanan yeşil ışıkta beni geçirmediler, ben
de onları kilitleyeyim!" diye düşünerek her yönden, sağdan, soldan, önden,
arkadan kafayı sokarak ilerlemeye çalışıyorlar. Ve Tüm yönlerden kavşağa girmeye
çalışıyorlar. Adeta; ben gidemiyorum, başkaları da gidemesin mantığı. Tam bir kaybet-kaybet
paradigması. Bu mücadele her sabah Gebze
Şekerpınar kavşağında yaşanıyor. Eminim ki, İstanbul ve diğer büyükşehirlerin kavşaklarında
da aynı şeyler her sabah ve akşam yaşanıyordur. Sonuçta el birliği ile kavşağı kilitleyip,
hiç birimiz ilerleyemiyoruz. Tabi ki, ülkemizdeki ne yaptıklarını hiç çözemediğim
trafik polisleri trafiğin yoğunlaştığı sabah ve akşam saatlerinde hiç bir zaman,
ortada görünmüyorlar. Halbuki trafik polisine trafiğin en yoğun olduğu sabah ve
akşam saatlerinde ihtiyaç yok mudur? En azından sürücüleri trafik ışıklarına uydurmak
için. Bu "önün kapalı ise kavşağa girme" kuralı bizde de yeni çıktı ancak
sürücüler bu konuda bilinçsiz olduğu için uygulanmıyor. Fakat Avrupa da çok güzel
uygulanıyor. Eğer sürücünün önü, yolu kapalı ise kavşağa ve ışıklara girmiyor, bekliyor.
Çünkü girmesinin kendisine hiç bir faydası yok kavşağı ve yolları kilitlemekten
başka. Bu bilinç düzeyi Avrupalıların hayatlarını kolaylaştırdığı gibi, boşuna sinir,
stres yükünden de kurtuldukları için ömürlerini uzatıyor.
Aslında Trafik Kurallarına Uymak Trafiğin
Akışını Hızlandırıyor
Yavaş
akan trafikte, trafiği daha da yavaşlatan şey, insanların kurallara uymaması ve
“hep akan şeritte olma” isteğidir. Bu “hep akan şeritte olma” felsefesi yüzünden
de sık sık hatta çoğu zaman tehlikeli bir şekilde şerit değiştirmesidir. Aslında
herkes şeridinde devam etse, trafik daha hızlı akacak. Bu durum da, yine hayatı
kendi kendimize zorlaştırma örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Ben Avrupa'da
trafiğin akışını gözlemleme şansı buldum. Herkesin kurallara uyduğu ülkelerde trafik
çok daha hızlı akıyor. Çünkü insanlar birbirlerine ve kurallara uyulacağına güveniyorlar.
Bu güvenle de trafiğin akışı bizim trafiğimizle karşılaştırınca inanılmaz bir şekilde
artıyor. Ben Almanya'da şehir içinde 3 şerit yolda, şeritlerin tümü dolu olarak
50KM hızla sürücülerin virajlara güvenle girdiğini görünce hem çok korkmuş, hem de
şaşırmıştım. Ama hiç bir sürücü şerit ihlali yapmadan, hız kesmeden güven içinde
virajlara yüksek hızlarla girebiliyorlardı. Bizde olsa o virajlı yolda birçok sürücü
şerit hakimiyeti özürlü olduğumuz için üç şeritlik yol, tedirginlikten dolay tek
şeride veya iki şeride düşmüş olurdu. Yine Avrupa'da herkes birbirine güvenip, kurallara
uyulduğunu bildikleri için, ışıklarda ve kavşaklarda yeşil yandığı anda güvenle
yüksek hız yapabilmektedirler. Maalesef bizde ise, size yeşil yansa bile önünüze
araç yada yaya, kimin atlayacağı belli olmadığı için, hep bir tedirginlik içinde
araç sürdüğümüz için trafiğin akış hızı yavaşladıkça yavaşlamaktadır.
Trafik Terörü
Ülkemiz
yıllardır teröre karşı mücadele ediyor. Terör eylemlerini önlemek için milyar dolarlar
harcadık, hala da harcıyoruz. Ancak ülkemizde herkesin her gün görerek kanıksadığı
bir diğer terör de yaşadığımız trafik terörüdür. En az PKK terörü kadar zararlı
ve dehşet vericidir. Belki de trafik terörü PKK teröründen daha fazla insanımızın
kaybına yol açmıştır, hala da açmakladır. Her yıl binlerce yetişmiş ve değerli insanımızı
trafikte kaybetmekte, yada sakat bırakmaktayız. Trafik kazalarının ülkemiz ekonomisine
ve sigortacılık sektörüne verdiği korkunç zarar da cabasıdır. Bu duruma rağmen,
ne toplumda ne de devlet yönetiminde bir ortak bilinç gelişmiş değil. Genel eğilim,
tüm kazaların kadere ve taktiri ilahiye havale edilmesidir. Bir kadermiş gibi trafiğin
bizdeki gibi keşmekeşini, vurdumduymazlığını, tabiri caizse trafik terörünü ve katliamını
kanıksamış gibiyiz. Neden gelişmiş ve ileri ülkelerde trafik düzeni saygı sevgi
içinde akıp çok az kaza oluyorken, bizdeki kaosu, kaza oranlarını ve nerede yanlış
yaptığımızı sorgulamıyoruz bile?
Neden
trafikte seyreden sürücü profillimiz bu kadar kötü? Daha doğrusu, ülkemizin insan
profili neden bu kadar kötü? Trafikte vızır vızır bir çok psikopat dolaşıyor. İnsanlar
arabanın içinde iken, kendilerini hiç bir şeyin etki etmeyeceğini zannedip, altındaki
arabalarını diğer arabaları sıkıştırabilecekleri bir silah olarak görüyorlar. Yol
alabilmek için adeta kendilerini, arabalarını ve arabalarının içindeki insanların
hayatlarını tehlikeye atıp bilinçsizce diğer aracın önüne atılabiliyorlar. Tüm yolu
kendilerinin zannedip, kimseye yol vermiyorlar. Trafikte yol verenler de, çoğu zaman
arabalarına zarar geleceği kaygısıyla yol veriyor. Makas atıyor, korna çalıp yayalara
ve diğer sürücülere gözdağı veriyorlar. Kavşaklardan ve ışıklardan son sürat geçip,
sağdan solluyorlar, virajlara son limit hız ile giriyorlar. Otobanda aracın izin
verdiği son hızla gidiyor, diğer araçlarla bazen milimetrik yakınlaşmalara giriyorlar.
Trafikte adeta bir terörist gibi davranıyorlar. Allah hepimizi onların şerrinden
ve kazalardan korusun.