Günümüz toplumları ve devletleri
için ekonomik refah ve zenginliğin motoru kapitalizm, kapitalizmin motoru ise
insanın doğasında bulunan hırsı ve açgözlülüğünün kullanılmasıdır. Kapitalizmin
kalesi olan Amerika’nın bir dünya imparatorluğuna uzanan başarısının altında
yatan ana sebep, insan açgözlülüğünü ve hırsını esas alan kapitalizmi merkezine
alan bir yönetim sistemini seçmiş olmasıdır. Kristof Kolomb’un yeni dünyayı
keşfinden sonra Amerika, eski dünyanın medenileşme ve ekonomik gelişiminin
yanında oldukça kısa sayılabilecek bir dönemde hızla gelişmiş, dönemin hegamon
güçleri İngiltere, Fransa gibi ülkeleri geride bırakarak bir dünya
imparatorluğuna dönüşmüştür. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) nin bu
başarısının altında yatan sebep insanoğlunun doğuştan içinde olan daha çok
mal ve zenginliğe olan hırsı ile birlikte insan yaratıcılığını temel alan
özgür düşünce, fikir ve teşebbüs hürriyetini birleştirebilmiş bir ülke
olmasıdır. Amerika bu temeller üstünde dünya üstünde görülmemiş düzeyde bir
hızlı gelişmeye, ekonomik büyümeye, teknolojik devrimlere, yeni buluşlara imza
atmış, dünya üstünde benzerleri görülmemiş düzeyde büyük gelirleri olan
şirketlerin yarattığı etki ile milenyum çağında dünyanın en güçlü devleti
olmuştur. Amerika Birleşik Devletlerinin ve devasa şirketlerinin uyguladığı
kapitalizmin motor gücü olan insani ve ekonomik gelişime zemin hazırlayan,
işleyen ve insanlara güven veren bir hukuk sisteminden de bahsetmek gereklidir.
İnsan yaratıcılığı ve ekonomik girişimlerin oluşabilmesi için elbette güvenilir
bir hukuk sistemi gereklidir. Çünkü, güvenilir ve işleyen bir hukuk sisteminin
olmadığı yerlerde ve ülkelerde insanlar yatırım yapmazlar. “Adaletin mülkün
temeli” olmadığı ülkelerde insanlar zenginliğini artırmak için risk alarak yatırım
yapmak yerine, sahip oldukları zenginliği ve kapitali koruma eğilimindedirler.
Amerika’nın insani, ekonomik ve kurumsal gelişime imkan veren hukuk sistemi ve
anayasası çok çok kolay kurulmamıştır. Uzun bir süre Amerika, hukuksuzluğun
hukuk olduğu, güçlü olanın ve eli hızlı olarak tetiği çeken insanların
kazandığı “Vahşi Batı “ olmuştur. Sonra Amerikalılar kendi bağımsızlıklarını
Britanya İmparatorluğuna karşı kanlı bir savaş sonunda kazanabilmişlerdir. Hem
yeni kurdukları Amerikan devleti için hem de Fransız ihtilalinden sonra
bağımsızlık isteyen diğer halklara da destek olacak özgürlükler bildirgesini
tüm dünyaya ilan etmişlerdir. Daha sonra yeni kurulan Amerika devleti, kendi
içlerinde Kuzey ve Güney eyaletleri arasında uzun süren bir iç savaş da yaşamışlardır.
Kuzeylilerin kazandığı bu savaş sonunda uzlaşma ile yeni bir anayasa yapılarak,
özgürlük ve serbestlik ilkeleri temelinde kölelik düzeni ortadan
kaldırılmıştır. Yeni dünya denilen kıtada yeni kurulan Amerika Birleşik
Devletleri çok kısa bir süre içinde, insanların hangi ırktan olurlarsa
olsunlar, dünyanın hangi ülkesinden gelirlerse gelsinler Amerikalı olmaktan
gurur duydukları bir ülke haline gelmiştir. Amerika, insan hırsı ve
açgözlülüğünü ödüllendirdiği devlet düzeni, insan hak ve hürriyetleri, teşebbüs
hürriyeti ve iyi çalışan bir adalet sistemi ile
desteklediğinde, ekonomik gelişme ve zenginleşme süreci inanılmaz derecede
hızlanmıştır. ABD kısa süre içinde dünyanın en etkili, güçlü ve zengin
devletine dönüşmüştür. Bu gelişmeler o kadar kısa bir sürede gerçekleşmiştir
ki, ABD her iki dünya savaşının neticesini belirleyen ülke haline
gelebilmiştir. ABD özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında şekillenen yeni
dünya düzeni ve soğuk savaş yıllarında bir dünya imparatorluğu haline
dönüşmüştür.
Amerika, hiç şüphesiz siyasi yapısı
ile insan yaratıcılığını ve üretkenliğini itici güç olarak kullanırken,
özgürlük ve hürriyet ortamının bir diğer sonucu olan sanat ve bilimin
yeşerebilmesi için olmazsa olmaz olan fikri mülkiyet haklarını garanti altına alan
güvenilir bir hukuk sistemi kurmuştur. Amerika, bütün dünya insanlarının
hayalinde emeklerini zenginliğe, refaha ve mutluluğa erdirecek bir fırsatlar
ülkesi olmuştur. Bu hayalin ismi de iki yüzyıldır “Amerikan Rüyası “ olarak
anılmıştır. Çünkü Amerika, sadece insanların hayallerini gerçeğe dönüştürecek
bir fırsatlar ülkesi olmasının yanında, dünyanın her yerinden yaratıcı ve öne
çıkan insanlar için karmaşadan, adaletsizlikten ve hukuksuzluktan kaçış ve
sığınma yeri olmuştur. Bu yüzden dünya üstündeki totaliter ve baskıcı
rejimlerden veya toplumlardan kaçan binlerce sanatçı, bilim insanı, yazar
Amerika’daki özgürlük ortamında çok önemli eserler ve çalışmalar ortaya koyarak
Amerika’nın kültürel ve ekonomik gelişmesine de büyük
katkılar sağlamışlardır. Neden bu insanlar ABD’de yaptıkları
çalışmaları kendi ülkelerinde aynı eserlerini verememişlerdir? Çünkü
insan yaratıcılığı, üretkenliği, inovasyon, bilim ve sanat ancak özgürlük
ortamında yeşerebilir ve büyüyebilir. Fikri hür, vicdanı hür olmayan insanlar
yeniliklerle, büyük devrimlere yol açacak fikirleri, buluşları ve sanat
eserlerini ortaya koyamazlar. Kendi veya yakınlarının hayatlarından endişe eden
insanlar büyük sanat eserleri ortaya koyamazlar. Büyük paralar yatırarak
yapacakları yatırımı, kendi ülkelerinin güven vermeyen hukuk sistemlerine
emanet edemezler. Çünkü, yaşayarak görmüşlerdir ki, ülkelerindeki
hukuksuzlukların, kıskanç gözlerin ve etkili çevrelerin etkili olduğu
toplumlarda girişimciler büyük yatırımlara girişemezler. Bu yüzden binlerce,
belki de milyonlarca insan kendi ülkelerindeki baskıcı ve despot
yönetimlerinden, krallarından, devlet başkanlarından, önyargılı, hoyrat ve
hoşgörüsüz toplumlarından kaçarak Amerika’ya yerleşmişlerdir. Kendi
baskıcı toplumlarının dışlayan ve ötekileştiren insanlarının sebep olduğu
baskılar yüzünden birçok etkili ve üstün yetenekli insan kendi ülkelerinde
veremedikleri eserlerini ABD’de vermişler, Amerika’nın refahına ve
gelişmişliğine çok büyük katkılarda bulunmuşlardır.
Yeni dünya düzeni ve ticarette
globalleşme trendi dünya çapında büyük ve azman Amerikan şirketlerinin ortaya
çıkmasına sebep olmuştur. Amerikan şirketlerinin insan yaratıcılığı ile
açılan ufukları, daha çok kapital biriktirme eğilimi, serbestlik ve
özgürlük ortamı ile bir araya geldiğinde parasal güçlenmeye dayanan
kapitalizmi daha da güçlendirmiştir. Güçlenen kapitalizm ise tarihte
görülmemiş şekilde büyük şirketlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Exxon
Mobil, Apple gibi dünyaca ünlü büyük Amerikan şirketleri o kadar büyümüştür ki,
onbinlerce insanının çalıştığı, bütçeleri ve ekonomik büyüklükleri ile birçok
ülkeden bile daha çok katma değer üreten devasa organizmalara dönüşmüşlerdir.
Kapitalizmin güçlenmesi sonucunda Amerika süper bir güç haline gelirken, soğuk
savaş döneminin bitmesi ve ekonomik korumacılığın azalması sonucunda güçlü
Amerikan şirketlerinin tüm dünyaya yayılma eğilimine girmesi sonunda
globalleşme olgusu doğmuştur. Yani, şirketlerin önünde artık hedef kitle ve
pazar payı olarak sadece kendi ülkeleri ve kendi ülke vatandaşları değil, tüm
dünya ülkeleri ve tüm dünya vatandaşları hedef pazar olarak ortaya çıkmıştır.
Şirketlerin kazandıkları büyük miktardaki para ise daha çok para ve
daha büyük gücü doğurmuştur. Daha çok zenginlik de daha çok askeri güçlenmeyi
doğurmuştur. Daha çok askeri güçlenme de, tüm dünyayı domine ederek kontrol
altına almaya çalışan Amerikan hegamonyasını meydana getirmiştir. Soğuk savaş
yıllarından sonra Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra tek siyasi kutuplu
dünyada tek süper güç durumunda kalan ABD dünyanın jandarmalığına soyunmuştur.
Artık, soğuk savaş yıllarında olduğu gibi denge politikası takip etmek yerine,
tüm dünya düzenini kendi çıkarlarına göre belirlemeye, belli devletlerin
yönetimlerini değiştirmek için o ülkelerde karışıklık çıkarmaya başlamıştır.
Her ne kadar Amerikan kapitalizmi
ülkeye ekonomik zenginlik, insanlarına refah getirse de, uygulamada büyük
eksiklikleri vardır. Amerika’da ekonomik çıkar ve gelir üstüne kurulu aç gözlü
bir kapitalizm uygulanmaktadır. Çoğu zaman bireyler ve çalışanlar bu
kapitalizmin pençeleri arasında kurban edilmektedir. Amerika devleti ekonomik
zenginliğinin yanında, sosyal bir devlet değildir. Amerika’da “her koyunun
kendi bacağından asıldığı” bir düzen vardır. Sosyal güvenlik birikimleri ve
sağlık tedavi masrafları dahi, Amerikan vatandaşlarının kendi sorumluluğu
altındadır. Bir araştırmaya göre, dünyada en çok evsiz sayısının olduğu
ülkelerden birisi ABD’dir. Kapitalizm devlet ve ülke kalkınmasında gelişmenin
motorudur. Demokrasi, bireysel hak ve özgürlükler ile bir araya geldiğinde
dünya üzerinde kurulmuş en iyi yönetim sistemi gibi görünmektedir. Ancak yine
de bu avantajlarına rağmen Amerikan devlet sistemi mükemmellikten uzak
olup, aksayan yanları vardır. Özellikle insanlardaki hak ve adalet
duygusunun korunamaması durumunda, bireyleri, büyük ve zengin şirketlerin,
patronların ve güçlü lobileri olan petrol ve silah
şirketlerinin, amaçlarını elde edebilmelerinin bir
parçası, kölelerihaline dönüştürdüğü mevcut ortam kapitalizmin sonunu
getirebilir. Bizim ülkemizde herkesin bildiği bir söz vardır; “Biri yer, biri
bakar, kıyamet ondan kopar. Kapitalizmden oluşan refahın adil olarak
bölüşülmediği, şirketlerin ve patronların oluşan karları ve kazanımları
çalışanları ve halk ile bölüşmediği, zengin bir azınlık kesimin hep daha zengin
olduğu, geniş halk yığınlarının ise gün geçtikçe fakirleştiği bir ortamın
sürdürülebilirliği yoktur. Bir gün beklenmedik bir şekilde insanlarda bir
itaatsizlik, haksız düzene karşı bir başkaldırı ve isyan başlayabilir. Ben
Amerika’da büyük şirketlerin ve kapitalizmin yerle bir edileceği tersine bir
halk devrimi bekliyorum. Ve bu tersine devrimin nerede duracağı asla tahmin
edilemez. Jack Ma’nın endüstri 4.0 devrimi için dediği gibi, “teknolojik ve
ekonomik gelişmede bireyler ve insanlar ihmal edilirse, bu teknolojiyi ve tüm
ekonomik kazanımları yok edecek tersine bir devrime yol açabilir.”
Bir yanda alabildiğine kapitalist,
liberal, diğer yanda ise sosyal ve adil bir devlet düzeninin nasıl olması
gerektiği konusunda Almanya'dan alınacak binlerce dersler vardır. Almanya'da
insanlar devletine güvenirler. İşsiz kaldıklarında 8-10 ay değil, işsiz
kaldıkları sürece evini geçindirebilecek minimum miktarda işsizlik maaşı
alırlar. Almanya'da annelik, babalık, evlilik, hastalık veya sakatlık gibi durumlarda
devletin şefkat elini gösteren cömertliği de had safhadadır. Alman
vatandaşlarının oldukça yüksek sosyal hakları vardır. Almanya, sahip olduğu
üretim gücü, verimlilik, ürettiği ürünlerde sağlamlık, kalite ile tüm dünya
üstünde bir marka haline gelmiştir. Almanya, global dünyada katma değeri çok
yüksek ürünlerin üretildiği dünya çapındaki büyük şirketleri ile en kapitalist
ülkelerden birisidir. Ayrıca, refah seviyesi sıralamasında da, dünyanın en
müreffeh ülkelerinden biridir. Şaşırtıcı bir şekilde Almanya vatandaşlarına ve
çalışan kesime sağladığı imkanlar ve yaptığı sosyal yardımları ile belki de
dünyadaki en sosyalist ülkedir. Yani Almanya devletinde hayatın her yönündeki
denge göze çarpar. Gelişmenin motoru olan kapitalizm ile devletin şefkat yönünü
gösteren sosyal yardımlar, insanlar arasındaki eşitlikçi politika anlayışı ve
sosyalizmi bir araya getirip dengeye oturtmuştur.
Ülke olarak bizler de serbest
liberal ekonominin bir sonucu olan kapitalizm sistemini uygulamaktayız.
Kalkınma, ilerleme ve muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkabilmek için
bizler de global liberal ekonomik düzeni benimsemiş bir ülkeyiz. Ancak, Türkiye
olarak Amerika ve Almanya gibi kapitalist ülkelerden farklı olarak yalnızca
insan açgözlülüğünü esas alan vahşi kapitalizmi uygulamaktayız. Kapitalizmi
frenleyebilecek, regüle edip kurallara uymasını sağlayacak adil, güvenilir ve
şeffaf bir adalet sistemini kuramadığımız gibi, insanların en az sömürüleceği,
sınıf farkının insanın gözüne sokulurcasına bariz olmadığı, insanların kendilerini
sistemin içinde köle gibi hissetmeyeceği, vergi yükünün hakça bölüşüldüğü
sosyal devlet yapısını maalesef kuramadık. Üstelik millet olarak serbest
düşünce, özgürlük, hoşgörü ve fikir hürriyeti ayakları ise tüm tarihimizde
olduğu gibi yine eksiktir. Çünkü bizler toplum olarak bu erdemlerden ziyade
güce biat etme kültürümüz olduğu için, muasır medeniyet seviyesini yakalamanın
tek yolu olan insan yaratıcılığı, üretkenliği ve bunların itici gücü olan sanat
ve bilim maalesef toplumumuz içinde hiçbir zaman yeşermeye imkan
bulamamıştır. Aradan çıkan ayrık otu gibi filizlenen birkaç değerli insan
ve onlar ve girişimleri, toplumdaki otoriteler tarafından veya kıskanç
gözlülerin ellerinde hoyratça yolunarak kökünden koparılmıştır.
Ayrıca, Amerika’nın takdir edilmesi
gereken gelişmesinin motoru olan bireysel özgürlükler, hukuk sistemi ve liberal
ekonomisinin yanında, lobiciliğe ve güç dengelerine dayalı siyasal sistemi
sosyal patlamalara ve her an kırılmaya hazır fay
hatlarını barındırmaktadır. Zengini daha zengin, fakiri ise daha fakir
yapan mevcut sistemin kırılganlığı şüphe götürmez bir gerçektir. Mevcut durumda
ABD’nin siyasi sistemi güçlü lobiler ile zengin şirketlerin güdümü altındadır.
Amerikan siyasi sistemi, seçimleri finanse etmek için siyasilerin seçim
kampanyaları için bağış toplamasına dayalı olduğundan , siyasi
kampanyaların en güçlü bağışçıları da, güçlü lobi grupları ve zengin şirketler
olmaktadır. Bu durum ise halk yığınları yerine, tamamen zengin ve nüfuzlu
azınlığın isteğinin siyasete ve politikaya yansımasına neden olmaktadır. Bu
siyasi düzen, zengin ve seçkinci bir grubun daha zengin ve daha güçlü olmasına
neden olurken, halkın isteklerinin tamamen göz ardı edilmesine yol açmaktadır.
Bu durum sonsuza kadar sürdürülemez olup, sosyal patlamalara kapı
aralayabilecek kırılganlık getirmektedir. Diğer yandan mevcut siyasi düzende
Amerikan halkı hiç istemese de, güçlü ve zengin şirketlerin lobiciliğinden
dolayı bütün dünyada nefret uyandıran yayılmacılık ve İsrail politikası on
yıllardır sürdürülebilmektedir. Bütün bu risklere ve zayıflıklarına rağmen,
Amerikanın şansına, dünyanın geri kalan tüm ülkelerinin beceriksizliği yüzünden
güvenilir bir para sistemi oluşturulamamıştır. ABD dolarının dünya üstündeki
egemenliği adeta tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir. ABD dolarının dünya
üzerindeki bu hegemonyası sayesinde zengin lobi şirketlerinin kontrolündeki
Amerika siyaseti ve askeri gücü tüm dünyayı domine etmeye devam edebilmektedir.
Çünkü tüm bu askeri ve ekonomik hegemonyanın temelinde ABD doları vardır. Bunun
sebebi ABD dolarının matbaasının Amerika’da bulunmasıdır. Karşılıksız dolar
basma imkanı sayesinde Amerika ekonomik, askeri ve siyasi bir imparatorluğa
dönüşmüştür. Bu muazzam ekonomik ve askeri güç sayesinde her iki dünya
savaşının neticesi Amerika’nın müttefikleri lehine olmuştur. Ancak ikinci dünya
savaşı sonrasında ve soğuk savaş yıllarında Amerika ekonomik ve askeri
olarak büyümeye devam etmiş, neredeyse tüm dünyayı domine eden bir post modern
imparatorluğa dönüşmüştür. Amerikanın kapitalizm ihraç ettiği Çin gibi, Avrupa
ülkeleri gibi devletlerin tuttukları yüksek oranda Amerikan doları rezervleri
sayesinde ABD istediği kadar dolar basabilme imkanına kavuşmuştur. İşte bu
muazzam imkan sayesinde Amerika ordusu korkunç büyüklükteki askeri
bir güce dönüşmüştür. Rusya, Çin gibi ülkeler mevcut ekonomik sisteminin ve
karşılıksız dolar basma imkanının yarattığı azman büyüklükteki Amerikan
ordusunun tüm dünya barışını nasıl tehdit eder hale geldiğini yeni yeni fark
etmeye başlamışlardır. Bu yüzden dünyanın en büyük ekonomilerinden ve ABD
doları rezervi olan ülkelerinden birisi olan Çin, Rusya, gibi ülkeler ve Avrupa
Birliği artık bu canavarı kısmen kendi yarattıklarının farkına varmışlardır.
Çünkü, ne kadar döviz rezervi tutup ticari anlaşmaları dolar ile yaparlarsa,
ABD’nin askeri ve ekonomik olarak büyümesine katkı sağlıyor olduklarının
farkına vardılar. Bu yazıyı yazdığım günlerde ABD’nin başkanı olan Donald
Trump’ın ülkemiz aleyhindeki beyanatları ve ülkemiz aleyhine verdiği kararlar
yüzünden $ ve ₺ paritesi zembereğinden boşalmış durumda. Dolar son iki yılda
neredeyse iki katından fazla değer kazanırken, bizde her geçen gün
fakirleşiyoruz. Ülkemiz insanları ve yönetimimiz, boynumuza dolanmış bir deli
gömleği haline gelen dolar kuru etkisinden nasıl kurtulabileceğimizin
hesaplarını yapmaya başladık. Halbuki Trump, aynı oyunu daha önce Meksika, Çin,
Rusya ve İran için de oynamıştı. Aslında Trump’ın Türkiye’ye karşı açıkladığı
yaptırımların etkisiyle hızla sarsılan Türkiye ekonomisi ve TL nin dramını
izlerken, dünya devletleri de yeni yeni dolarizasyonun gücünün ve kötülüğünün
farkına varmaktadır. Anladığım kadarıyla, şimdilerde yüksek sesle dile
getirilmese de, ülkemiz gibi, Çin, Rusya, İran gibi ülkeler de bu dolar
gömleğinden kurtulmanın çarelerini düşünmeye başladılar bile. Bu durum hiç
şüphesiz modern çağın İmparatorluğu olan Amerikanın çöküşünü hızlandıracak bir
gelişmedir.
Yin Yang bize; hiçbir şeyin sonsuza
kadar büyümeye devam edemeyeceğini, büyüme ve güçlenmenin olması için zayıflama
ve parçalanmanın kaçınılmaz bir yaşam döngüsü olduğunu öğretir. Yin Yang
olgusunu hayatın her alanında olduğu gibi devletler ve imparatorlukların
doğup büyümesi, güçlenmesi, daha sonra da zayıflayıp dağılması döngüsünde
kolayca görebilirsiniz. Amerikan İmparatorluğunun sonunu getirecek olan şey;
dolarizasyon baskısından kurtulan dünyanın tetikleyebileceği dolar enflasyonu
ve mali krizin Amerikan halkına sirayet etmesi sonucu büyük bir ekonomik buhran
çıkması ile başlayabilir. Elitlerin kontrolündeki mevcut kırılgan yapı ABD’nin
yumuşak karnıdır. Jack Ma’nın endüstri 4.0 için söylediği gibi, Amerikada
yaşanabilecek büyük bir ekonomik kriz ve sosyal adaletsizliğin artması sonun
başlangıcı olabilir. Tüm zenginler ile seçkinlere karşı başlayacak bir halk
hareketi, halk yerine zengin ve güçlü elitist bir lobinin hizmetçisi haline
gelmiş politik sistemi ve onun tüm ayrıcalıklarını yerle bir edebilir. Yani,
mevcut Amerikan siyasi sisteminin belirleyicisi olan elit zümresini yok
edecek bir tersine devrim hareketi yaşanabilir. Ben, doların güç kaybederek
çöküşünün Amerikan zenginliğini yok edeceğini, halka sirayet eden geniş çaplı
bir ekonomik krizin de bir avuç zenginin elit kesimin ve güçlü lobilerin
kontrolünde olan siyasi sistemi yerle bir edecek bir halk devrimini tetikleyebileceğini
düşünüyorum.