Yazaaneye Kaydol

Yazaanede Olan Bitenden Haberdar Ol:

Delivered by FeedBurner

Subscribe to Nevzatın Yazaanesi by Email

6 Mayıs 2017 Cumartesi

Şiddet ve Güce Tapmak

Avrupa’daki tüm toplumsal kurallar uzlaşma ve paylaşım üzerine kurulu iken, bizim düzenimiz çatışma, kavga ve güç üzerine kuruludur. Bu en basitinden meslekler arası gelir adaletinden öğrencilerin üniversiteye giriş sistemine, toplumsal saygınlık ölçülerine kadar neredeyse tüm alanlarda çatışma kültürü kendi belli eder. Devlet ve toplumsal geleneğimiz de güç odaklı ve şiddet temellidir. Sokakta, okulda, futbolda, kışlada, ailede, trafikte yaşadığımız sorunlarımızı konuşarak çözmek yerine şiddetle çözme eğilimindeyiz. Bunun sebebi; içimizdeki vahşi yanın hala çok güçlü olmasının yanında, yüzyıllardır oturmuş bir hak anlayışı ve hukuk sisteminden yoksun olmamız olabilir. Hakkımızın yenmemesi için bilek gücüne ve her daim güçlü olma gereğine dair derin bir inanışa sahibiz. Günümüz siyasi ve toplumsal münakaşanın kök sebebinde bu gerçek yatmaktadır. Çoğu şiddet refleksimiz, haklarımızın her an çiğnenme riski altında bulunması nedeniyledir. Bu nedenle toplumuzda “kaba güç” kutsanmaktadır. Güçlü devlet, güçlü lider, güçlü birey, güçlü adam, güçlü kadın, güçlü şirket…gibi  algılar toplumumuzda en çok önem verilen değerlerdendir. Güç odaklı olmamızı tarihimize baktığımız zaman çok daha net olarak görebiliriz. Tarihimizde Türklerin kurduğu küçük devletler ve beylikler, hiç bir zaman kendi rızaları ile bir araya gelip birlik olamamış, ancak kendinden daha güçlü ve onları hizaya sokan büyük bir güç varsa (zorla) itaat etmişlerdir. Dominant büyük güç zayıfladığı anda küçük devletler ve beylikler bulundukları devletten ayrılarak, kendi adlarına hutbe okutup, para bastırarak kendi devletçiklerini kurmuşlardır. Bu yüzden uzlaşma, şefkat ve merhamet kültürü değil de, kaba gücü yüceltme ve ululama kültürü genlerimize kadar işlemiştir. Halbuki ileri toplumlarda kaba güç kutsanmaz, hatta aşağılanır ve sert bir şekilde cezalandırılır. Bireylerin güvenliği, özgürlüğü, ruhsal ve bedensel bütünlüğü devletin koruması altındadır. İleri toplumlarda devlet, bırakınız kaba kuvveti, sözlü yada psikolojik saldırıyı dahi şiddetle cezalandırır. Ancak bizdeki durum tam tersidir. Toplumumuz da şiddeti içselleştirmiş durumdadır. Ülkemizde spor olarak beyzbol oynanmadığı halde, beyzbol sopası satışlarının oldukça yüksek olmasının nedeni budur. Çünkü, arabasının sürücü koltuğunun altında beyzbol sopası yada levye bulunduran vatandaş sayısı hiç de az değildir! Güçlü olanın yüceltildiği, itaat edildiği bizim kültürümüze devletimiz şiddete uğrayan insanlarını korumaktan acizdir! Sokakta karısını yada çocuklarını döven bir adama, dahi çevreden bu durumu görenler genelde “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla müdahale etmezler. Çünkü bu tarz durumlar aile içinde olağan kabul edilir. Fiziksel olarak güçlü olan ve çevresine şiddet uygulayan kişiler de toplumumuzda (korku nedeniyle) saygı görür. Hatta şiddet uygulayan kişiler toplumda bir kahraman gibi muamele görebilirler. Eşkıyalığın ve mafya organizasyonlarının liderleri adeta bir kahraman gibi saygı ve sevgi görürler. Öyle ki; geçmişte karısını dövdüğü gazetelerde haber olan ünlü bir türkücünün kadınlar matinesinde, bazı kadınlarımız ünlü türkücüye seslenip; “Beni de döv ....... “diye kendilerini sahneye atabilmişlerdir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe