Topyekün Yollardayız
Millet olarak her şeyi toplu yapmayı severiz. Örneğin her bayramda
ve uzun tatil dönemlerinde adeta kavimler göçünü tekrar tekrar yaşıyoruz. Her bayram
tatilinde köylerimize, memleketlerimize, sevdiklerimize veya tatile göçüyoruz. Tüm
otoban, şehirlerarası yolları dolduruyoruz. Her bayram veya tatil gidişinde,
hem de dönüşünde bu trafik stresini ve çilesini yaşıyoruz. Trafikte bunalıyoruz,
sinir harbi yaşıyor, belki cinnet
geçiriyoruz. Kurallara riayet olmadığı için hakkımızı korumaya çalışma stresinden
bunaldıkça bunalıyoruz. Her bayram, yollarımız kan gölüne döndüğü halde, ne biz
vatandaş olarak kurallara uyma konusunda ders çıkarıyoruz ne de devletimiz gerekli
dersleri çıkarıp, trafik kontrollerine ağırlık veriyor. Adeta vatandaşlar ve
devtetimiz olarak, ölümleri tamamen kadere yükleyip, adeta üç maymunu
oynayarak, görmemeyi, duymamayı ve blmemeyi tercih ediyoruz.
Trafik çilesinin farklı ve çok daha yıpratıcı yansımalarını
büyükşehirlerde yaşayan insanlar hemen her gün, bazı küçük şehirlerde yaşayan
şanslı insanlar ise zaman zaman yaşarlar. İşte insanı en çok umutsuzluğa
sevkeden memleketimizden trafik manzaraları ve yansımaları.
*Trafik ve Kader
Ülkemizde trafik bilinci, kurallara uyma ve uydurma
konusunda bir vurdumduymazlık ve umursamazlık gözlemlenmektedir. Bizler toplum
olarak, ülke olarak trafik kazalarından, trafiğin denetlenmesinin gerekliliği
açısından hiç bir ders çıkaramadık. Bu konuda oldukça bilinçsizliğin ve kural
tanımazlığın yaygın olduğu güzel ülkemizde binlerce insanımızı her yıl trafik kazalarında
kaybediyoruz. Sonrasında birçoğumuz hatta devlet yetkililerimiz dahi trafik
kazalarını topluca kadere ve alın yazısına havale ediyoruz. Halbuki ileri toplumlar
ve Avrupa ülkelerinde daha az trafik kazası olmaktadır. Ülkemizde kadere havale
edilen sebepler, içselleştirilerek tevekkülle kabullenmeyi de beraberinde
getirmiş durumdadır. Bu yüzden, toplumumuzdan hiç kimse ve hiç bir kurum, kazaların
bir daha tekrarlanmaması için ciddi bir çaba içine girmiyor. Ülke olarak, kazaların
önlenmesi için denetim ve bilinç oluşturma yerine, çoğu zaman bu yaşanan
kazaları "kader"e havale ederek üzülmeyi, bir süre sonra da unutmayı
tercih ediyoruz. Eğer bu yaşanan kazalar, kader ise, neden Avrupa ve gelişmiş
ülkelerde bu kadar çok sayıda kaza olmuyor da bizim gibi az gelişmiş ve
bilinçsiz ülkelerde oluyor? Azrail neden gelişmiş ülkelere nazaran, bizim
ülkemizde fazla mesai yapıyor? soruları yanıtsız kalıyor. Artık trafik
kazalarının kader değil de ihmal, vurdumduymazlık, bize bir şey olmazcılık ve
denetimsizlik olduğunu ne zaman idrak edeceğiz?
Benim gözlemlerime göre, bu kadar vurdumduymazlıkların,
kural tanımamazlıkların ve denetimsizliklerin olduğu bir ülkede maalesef az
bile kaza oluyor! Çünkü kazaları resmen çağırıyor ve hatta kazanın üstüne
üstüne gidiyoruz.
Yol Cengâverleri (Ülkemiz MadMax'leri)
Yol cengâverleri tıpkı her gün canlı olarak izlediğimiz modern
mad max filmleri gibi bir mücadeledir. Altlarında genellikle Wolkswagen Volt, Mercedes
Sprinter ve bilimum servis minibüsü olan araçlar ve markaları... Bu cengâverler
sabah aldıkları çalışanları ve öğrencileri iş yerlerine, akşam iş çıkışı da
işyerlerinden ve okullardan alıp evlerine götürürler. Sanırım o görev duygusunun
insana verdiği ağırlığı ve etkisi ile olsa gerek, yol cengaverleri, ölümden korkmayan
savascilar olarak yola atılırlar. Hızla akan fakat yol vermeyen, yol vermeye de
niyeti olmayan şeritlere yollara kafalarını sokarak ana yolu keserler. Bu olayı
Gebze'de her sabah işe gelirken şahit olur, nefesim kesilerek bu mücadeleye
şahit olurum. Hatta bu kesilen ana yolun karşı tarafını da başka bir cengaver
keser. Böylece hızla akan bir yol, karşılıklı olarak kesilmiş, hiç olmayan bir yer
dört yol kavşağına dönüşür. Evet trafik bir mücadeledir, her gün yaşanan bir savaştır
ülkemizde. Cesur, atak, gözü kara cengâverler bu trafik düzeninin fedaileridir.
Yan yollardan, toprak yollardan, ters yönlerden, kaldırımlardan, tarlalardan, olabilecek
en kısa yollardan cengaverler âdeta akın akın ana yollara kamikaze gibi dalarlar.
Misyonları; yolcularını, personelleri şirketlerine mesailerine yetiştirmektir. Vizyonları
ise kendilerinin ve taşıdıkları personel ve öğrencilerin kelleleri koltukta olsa
bile, “ne pahasına olursa olsun!” menzile ulaşmaktır.
Kuralsızlığı Seviyoruz
Kurallara uymadığımız gibi uyanları da yoldan çıkarıyoruz.
Birbirimizi daha da bozarak dejenere ediyoruz. Birçok kişinin yaptığı gibi, bir
zamanlar ben de, trafikte karşı şeritte bir radar kontrolü varsa, selektör
yaparak karşıdan gelen sürücüleri hevesle uyarırdım. Hatta bu davranışı çok
kutsal ve iyi bir davranış olarak görürdüm. Süratli ve tehlikeli araç kullanan
birinin polis kontrolünden kurtulmasını sağlayarak topluma, insanlara ve kendi
devletimize zarar verdiğimin farkında bile değildim. Hatta bir yaz akşamüstü iş
seyahati için gittiğim Eskişehir’den dönerken, karşı şeritte bir radar
çevirmesi olduğunu gördüm. Sonrasında selektör ve flaş yaparak karşı şeritten
gelen sürücüleri uyarmaya başladım. Verdiğim mesajı anlayanlar ve alanlar
selektörlerle, korna çalarak ve ellerini kaldırarak bana teşekkür ediyorlardı.
Böyle devam ederken karşıdan çok uzaktan gelen bir arabayı da uyarmaya
başladım. Ama araba mesajı anladığına dair hiçbir cevap ve sinyal vermiyordu.
Ben de anlamadığı düşüncesi ile heyecanla selektör yapmaya devam ediyordum.
Sonra araba yaklaşında anladım ki, bir polis aracına selektör yapıyormuşum. J Yanımdan geçerken nir anda içindeki polisle göz göze
geldik. Kendimi biraz suçlu hissettim, ama hızla geçip farklı yönlere doğru
uzaklaşmıştık bile.
Polisin insanları ve toplumu bir nebze olsun düzene koymak için
nadiren yaptığı kontrolleri dahi bozuyor ve dejenere ediyoruz . En basitinden
aşırı hızlı giden sürücüleri tespit için kurulan radar ve birtakım yasal
kontrollerine yakalanmamak için birbirimizi uyarma alışkanlığımız. Sanki iyi
bir şey yapıyormuşuz gibi trafik kontrollerine yakalanmamak birbirimizi
uyarmayı bir borç biliyoruz.
Açın Önümüzü Kardeşim!
Trafikte araba kullananlar olarak bunu neredeyse her gün
yaşarız. O kadar sabırsız insanlardan oluşan bir toplumuz ki, bazen bu durum
insanı çıldırtacak düzeye geliyor. Adeta bu ülkede yaşamaktan nefret ettiriyor.
Arkadan gelen, önünüz kapalı olduğu halde sizden ısrarla yol isteyen, sizi sıkıştıran,
makas atarak önünüze girmek isteyen çok uyanık ve girişken vatandaşlarımız,adeta
"açın önümüzü biz gitmek istiyoruz" diyorlar. Önünüzün kapalı
olduğunu gördükleri halde, öyle bir gaza basıyorlar ki, yol olsa uçup gidecekler.
Neredeyse kanatları çıkacak, adeta fezaya çıkacaklar. Böyle sökün anlarında
toplum olarak, nasıl hâlâ yarı vahşi ve yağmacı olduğumuzu görüyorum. Bunu
yapanlar nasıl bir zekaya sahipler? Yada gercekten düşünemiyorlar mı? Bir kişiyi
daha sollasan ne olacak, ilerisi zaten tıkalı…Boşu boşuna kendisi stres patığı
gibi, önündeki araçların sürücülerini de sıkıştırarak, olmayan yolu ısrarla
isteyerek insanları strese sokuyorlar. Böyle davrananlar gerçekten belkide düşünemiyorlardır.
Belki bilinçaltından, istem dışı olarak düşünmeden yapıyorlardır? Kim bilir...
Hayatı Kendi Kendimize Zehir
Ediyoruz
Trafikte, caddede, devlet dairesinde, iş yerinde, caddelerde,
ticaretde, askerde, evlerimizin yerleşiminde hayatı birbirimize zorlaştırıyoruz.
Adeta kendi kendimize hayatı dar edip, kendi ellerimizle kendi boğazımızı sıkıyoruz.
Bu durumu özellikle trafikte görüyoruz. Trafik ışıklarına riayet etmiyoruz. Hız
sınırlarına uymuyoruz. Birbirimize makas atıyoruz, sıkıştırıyoruz. Şerit
ihlalleri yapıp, tehlikeli araç kullanıyoruz. Trafik kurallarına uymayarak
uyanıklık yaptığımızı veya kar yaptığımızı sanıyoruz. Ancak farkında olmadan
kendi kendimizi cezalandırıyoruz. Kurallara uymayarak, birbirimizi sıkıştırarak
sürekli kazalara yaklaşarak kendimizi ve diğer sürücüleri strese sokuyoruz. Bu
yaşadığımız ve yaşattığımız stres ile kendi ömrümüzü kısaltıyor, hayat
kalitemizi düşürüyoruz.
En çok stres, durmadan şerit değiştirenler yüzünden ortaya
çıkmaktadır. Sanırım hep en önde ve en üstte olma dürtüsü genlerimize kadar
işlemiş durumda. Hep akan şerit tarafında olmak isteyenler. Kendilerini en
akıllı, en uyanık ve girişken zanneden o trafik teröristlerinin yarattığı kaos
ve tedirginlik yüzünden zaten yavaş akan trafik düzenimiz çok daha yavaşlamaktadır.
Yol verme-vermeme mücadelesinden dolayı sinirler gerilmekte, kendi kendimizi yiyip
bitirmekteyiz. Üstelik bu uyanık geçinen trafik magandalarının akıcı olduğu
gerekçesi ile hücum ettiği şeritler tıkanmakta, yavaşlamakta ve en nihatetinde
durmaktadır. Bu sefer diğer şeritler hızlı akmaya başlayınca, hemen kendilerini
akan şeride atmaya çalışmaktadırlar. Zırt pırt şerit değiştirerek şeritlerin
tıkanmasına kendilerinin neden olduğunun farkına varamamaktadırlar. Aslında
farkına varmadıkları konu, herkes şeridinde kalsa, kimsenin sinir strese
girmeyeceği ve trafiğin daha hızlı akacağı gerçeğidir. Böylece işimize gücümüze
giderken ekstradan stres yüklenmeyip daha huzurlu bir toplum olabileceğimizdir.
Yoksa birazcık düşünebilseler, kuralsız şerit değiştirmeyi ve haksızlıkları yapmayacaklar,
trafikteki diğer insanları sıkıştırarak, taciz ederek stres ve panik yaptırmayacaklar.
Hayatı kendimize ve başkalarına biz kendimiz zorlaştırıyoruz aslında. Keşke görebilsek.
Trafikte Kaybet-Kaybet
Kaybet-kaybet paradigmacı bir toplum olduğumuzu hayatın bir
çok alanından yaptığınız gözlemlerle anlayabilirsiniz. En kolay yolu da
trafikteki davranışlarımızı gözlemlemenizdir. Örneğin, kendi yolumuzun kapalı olduğunu
bile bile kavşağa girip, diğer akabilecek yönleri de sıkıştırıyoruz. Bir tarafa
yeşil yanıyor ancak önü kapalı olduğu için kavşağa girmemesi gerekiyor. Ama kendisine
yeşil yandığını gören araç sürücüsü kavşağa dalıyor. İlerleyemeyecegini bile bile.
Kavşak kilitlenince diğer açık olan yöne gidecekler de ilerleyemedigi için kavşak
tamamen bir kilit oluyor. Bu sefer, haklarının yendiğini düşünen tüm araç sürücüleri
her yönden kavşağı zorluyorlar. "Bana yanan yeşil ışıkta beni gecirmediler, ben de onları kilitleyeyim!" diye düşünerek
her yönden, sağdan, soldan, önden, arkadan kafayı sokarak ilerlemeye çalışıyorlar.
Ve Tüm yönlerden kavşağa girmeye çalışıyorlar. Adeta; ben gidemiyorum, başkaları
da gidemesin mantığı. Tam bir kaybet-kaybet paradigması. Bu mücadele her sabah Gebze Şekerpınar kavşağında
yaşanıyor.Eminim ki, İstanbul ve diğer büyükşehirlerin kavşaklarında da aynı
şeyler her sabah ve akşam yaşanıyordur. Sonuçta el birliği ile kavşağı kilitleyip,
hiç birimiz ilerleyemiyoruz. Tabi ki, ülkemizdeki ne yaptıklarını hiç çözemediğim
trafik polisleri trafiğin yoğunlaştığı sabah ve akşam saatlerinde hiç bir zaman,
ortada görünmüyorlar. Halbuki trafik polisine trafiğin en yoğun olduğu sabah ve
akşam saatlerinde ihtiyaç yok mudur? En azından sürücüleri trafik ışıklarına uydurmak
için. Bu "önün kapalı ise kavşağa girme" kuralı bizde de yeni çıktı ancak
sürücüler bu konuda bilinçsiz olduğu için uygulanmıyor. Fakat Avrupa da çok güzel
uygulanıyor. Eğer sürücünün önü, yolu kapalı ise kavşağa ve ışıklara girmiyor, bekliyor.
Çünkü girmesinin kendisine hiç bir faydası yok kavşağı ve yolları kilitlemekten
başka. Bu bilinç düzeyi Avrupalılarin hayatlarını kolaylaştırdığı gibi, boşuna sinir,
stres yükünden de kurtulduklari için ömürlerini uzatıyor.
Aslında Trafik Kurallarına Uymak Trafiğin
Akışını Hızlandırıyor
Yavaş akan trafikte, trafiği daha da yavaşlatan şey, insanların
kurallara uymaması ve “hep akan şeritte olma” isteğidir. Bu “hep akan şeritte
olma” felsefesi yüzünden de sık sık hatta çoğu zaman tehlikeli bir şekilde şerit
değiştirmesidir. Aslında herkes şeridinde devam etse, trafik daha hızlı akacak.
Bu durum da, yine hayatı kendi kendimize zorlaştirma örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Ben Avrupa'da trafiğin akışını gözlemleme şansı buldum.
Herkesin kurallara uyduğu ülkelerde trafik çok daha hızlı akıyor. Çünkü
insanlar birbirlerine ve kurallara uyulacağına güveniyorlar. Bu güvenle de
trafiğin akışı bizim trafiğimizle karşılaştırınca inanılmaz bir şekilde
artıyor. Ben Almanya'da şehir içinde 3 şerit yolda, şeritlerin tümü dolu olarak
50KM hızla sürücülerin virajlara güvenle girdiğini görünce hem çok korkmuş,
hemde şaşırmıştım. Ama hiç bir sürücü şerit ihlali yapmadan, hız kesmeden güven
içinde virajlara yüksek hızlarla girebiliyorlar. Bizde olsa o virajlı yolda
birçok sürücü şerit hakimiyetini sağlayamadığı için üç şeritlik yol,
tedirginlikten dolay tek şeride veya iki şeride düşmüş olurdu. Yine Avrupa'da
herkes birbirine güvenip, kurallara uyulduğunu bildikleri için, ışıklarda ve
kavşaklarda yeşil yandığı anda güvenle yüksek hız yapabilmektedirler. Maalesef
bizde ise, size yeşil yansa bile önünüze araç yada yaya, kimin atlayacağı belli
olmadığı için, hep bir tedirginlik içinde araç sürdüğümüz için trafiğin akış
hızı yavaşladıkça yavaşlamaktadır.
Trafik Terörü
Ülkemiz yıllardır teröre karşı mücadele ediyor. Terör eylemlerini
önlemek için milyar dolarlar harcadık, hala da harcıyoruz. Ancak ülkemizde herkesin
hergün görerek kanıksadığı bir diğer terör de yaşadığımız trafik terörüdür. En az
PKK terörü kadar zararlı ve dehşet vericidir. Belki de trafik terörü PKK teröründen
daha fazla insanımızın kaybına yol açmıştır, hala da açmakadır. Her yıl binlerce
yetişmiş ve değerli insanımızı trafikte kaybetmekte, yada sakat bırakmaktayız. Trafik
kazalarının ülkemiz ekonomisine ve sigortacılık sektörüne verdiği korkunç zarar
da cabasıdır. Bu duruma rağmen, ne toplumda ne de devlet yönetiminde bir ortak bilinç
gelişmiş değil. Genel eğilim, tüm kazaların kadere ve taktiri ilahiye havale edilmesidir.
Bir kadermiş gibi trafiğin bizdeki gibi keşmekeşini, vurdumduymazlığını, tabiri
caizse trafik terörünü ve katliamını kanıksamış gibiyiz. Neden gelişmiş ve ileri
ülkelerde trafik düzeni saygı sevgi içinde akıp çok az kaza oluyorken, bizdeki kaosu,
kaza oranlarını ve nerede yanlış yaptığımızı sorgulamıyoruz bile?
Neden trafikte seyreden sürücü profillimiz bu kadar kötü? rafikte vızır vızır bir çok psikopat dolaşıyor. İnsanlar
arabanın içinde iken, kendilerini hiç bir şeyin etki etmeyeceğini zannedip, altındaki
arabalarını diğer arabaları sıkıştırabilecekleri bir silah olarak görüyorlar. Yol
alabilmek için adeta kendilerini, arabalarını ve arabalarının içindeki insanların
hayatlarını tehlikeye atıp bilinçsizce diğer aracın önune atılabiliyorlar. Tüm yolu
kendilerinin zannedip, kimseye yol vermiyorlar. Trafikte yol verenler de, çoğu
zaman arabalarına zarar geleceği kaygısıyla yol veriyor. Makas atıyor, korna çalıp
yayalara ve diğer sürücülere gözdağı veriyorlar. Kavsaklardan ve ışıklardan son
sürat geçip, sağdan solluyorlar, virajlara son limit hız ile giriyorlar. Otobanda
aracın izin verdiği son hızla gidiyor, diğer araçlarla bazen milimetrik yakınlaşmalara
giriyorlar. Trafikte adeta bir terörist gibi davranıyorlar. Allahım hepimizi onun
şerrinden ve kazalardan korusun.
Trafik ile ilgili olarak, yazacak o kadar çok
şey var ki…Daha “Trafik Polisleri Trafiğin Yoğun Olduğu Zamanlarda Ortada Yok” Şerit
Hakimiyeti Özürlüyüz” konularına sıra gelmedi bile.
*Nevzat keleş-"Yansımalar"dan