Yazaaneye Kaydol

Yazaanede Olan Bitenden Haberdar Ol:

Delivered by FeedBurner

Subscribe to Nevzatın Yazaanesi by Email

11 Ağustos 2017 Cuma

Ben Olmak Ne kadar Büyük Bir Güç

Ben Olmak Ne Kadar Büyük Bir Güç!

“Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” diye güzel söylemiş Mevlana! Olduğun gibi görünmek ve rol yapmadan yaşamak hakikaten çok büyük bir güç ve erdemdir! Eğer her zaman, kendimiz olabilirsek, insanlar içimiz ve dışımız bir olduğu için bize güven duyarlar. Kafamızın içinde ya da içimizde bir şeyler sakladığımız düşüncesine kapılmazlar. O durumda onlar da yüreğini bize samimiyetle açarlar. Biz de, rol yapmak ya da yalanlar söylemek zorunda olmadığımız için; arkadaşlıklarımız ve dostluklarımız daha derin olur. Kafamızda kırk tilki olmadığı için, attığınız adımları güvenle, kendimizden emin olarak atarız. İlişkilerimizde kendimizi yansıttığımız için dostluk ve arkadaşlıklarımız daha samimi olur. Hayat boyu süren dostluklarımız olur. Diğer yandan, biz yalnızca kendimiz olduğumuzda, insan olmanın o yüksek potansiyelini hayata karşı tam olarak yansıtabiliriz. Kendi olmayan insan başkalarını etkileyemediği gibi, başkalarının etkisi altına girer. Kendisi olmayan insan hep başkaları ne der?", veya " başkaları hakkımda ne düşünüyor?" diye düşünmekten dolayı kendini hiçbir zaman ortaya koyamaz. Kendisi olmayan insan, hep başkaları gibi olmaya çalışırken, başkalarının hayatlarını yaşamaya çalışır. Başkalarının beğenisinin, övgü ve onaylamasının peşinde koşmak insanın ruhunu yorarken, hep geride kalıyor olma hissi de, yaşam enerjisini tüketir. Hep birilerinin peşinden koşan insan, çevresi ve peşinden koştuğu kişilerce dahi itici bulunur. Ancak kendisi olmak, insan yaratıcılığı açısından büyük bir güç ve özgürlüktür. Kişiliği baskı altında olan, yani "ben" olmasına bir türlü izin verilmeyen insan, bunun ezikliğini ve eksikliğini sürekli olarak ruhunda hisseder. Doğan Cüceloğlu, “Kendini ortaya koyamayan insan kendini gizler, farklı gösterir. Kendisi olmayı sürekli erteler. İnsanlarla olan ilişkilerinde "kendisi" olamadığı için, geçmişindeki bazı defterleri ise asla kapatamaz. Bitmemiş işler ise üzerinde taşınması zor bir ağırlık oluşturur." der.

Ülkemizin geri kalma sebeplerinin en önemlilerinden biri insanların "ben" olmalarına izin verilmemesidir. Evde anne-babadan, kocadan, okulda hocalardan, sokakta çetelerden ve kabadayılardan, askerde üstlerinden, işyerinde amirlerinden, toplum ve devlet tarafından baskı, ezilme hatta şiddet gören insanlarımızın oranı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu kişiliklerine olan saldırılar yüzünden, ülkemiz "ben ve birey" olamayan insanlar ülkesidir demek çok da abartılı olmaz. Etrafımız ailesi, anne-babası, kocası, yakın çevresi, arkadaş çevresi, sosyal çevresi, entelektüel çevresi tarafından sürekli bastırılmış ve neyi nasıl yapacağı söylenen, hatta kime oy vereceği dahi başka insanlarca belirlenmiş, yani "Ben" olamamış insanlarla, hiçbir zaman kendisi olmasına izin verilmemiş yetişkin çocuklarla doludur. Birçok insan toplumumuzda hala kendini gizleme ihtiyacı hissediyor. Çünkü etrafındaki yakın-uzak insanlar ve sosyal çevre, o insanlara kendisi yani "ben" olma hakkı tanımıyor. Çevre ve kültür insanlara özgürlük vermediği gibi, sürekli baskılıyor, empoze ediyor, kınıyor, aşağılıyor ve ötekileştiriyor. Hatta, neyi nasıl düşünmesi gerektiğini dahi toplum, çevre ve baskın medya belirliyor. Toplum içinde birçok insan kendisinin kendisi olma özgürlüğü bırakılmadığı için, kendini farklı şekillerde ifade edebilmektedir. Örneğin kendisine siyasi bir seçim özgürlüğü bırakılmayan bir birey, sosyal ve yakın çevresinde kendini ifade edebilmek için aşırı muhafazakarlaşabilmekte, baskın çevrenin siyasi ve ideolojik görüşünün fanatik savunucusu rolüne girebilmektedir. O kişi aslında farklı bir karakter olsa bile, toplumda kendini ancak fanatikleşerek ifade edebildiği için, şaşırtıcı bir şekilde bambaşka ideolojilerde aşırı uçlara savrulabilmektedir.

"Ben" olabilmek her insan için temel bir ihtiyaçtır. "Ben" olamayan insan eksik kalmıştır. "Ben" olamamanın eksikliği ve ezikliğini yaşayan insanlar, ilk fırsatta bu eksikliklerini dışa vururlar. Bizim futbol maçlarımızın bu denli futboldan uzak, küfür ve şiddete meyilli olmasının sebebi de budur. Millet olarak ezik ve baskı altında olduğumuz için, sürü psikolojisi içinde kendine gelen güvenle, insanlar yapmayacakları şeyleri yapmakta, söylemeyecekleri sözleri söylemekte, etmeyecekleri küfürleri etmektedirler. Kuşkusuz linç kültürü de bireylerin “ben” olamamasından kaynaklanmaktadır. Tüm bunlar, bireylerin maruz kaldığı açık yada gizli baskı, şiddet ve ezilmenin bir dışavurumu, bir deşarj yöntemidir. Futbol maçlarımızın seyircinin sürü psikolojisi ile bastırılmış duyguları dışa vurma eğiliminden dolayı, maçlarımızdan öfke, küfür ve şiddet eksik olmamaktadır. Çünkü maç izleyen kitlenin çoğunluğu bastırılmış ve "ben" olmasına izin verilmemiş insanlardan oluşmaktadır. Sürü psikolojisi ile içlerindeki bastırılmış olan "ben" olma ihtiyacı aniden ortaya çıkmaktadır. Sürü psikolojisinin yarattığı kendine güven ve coşku ortamı bunu kolaylaştırmaktadır. Ancak alkol aldığında kendisi olabilen insan manzaraları da sıkılıkla karşılaştığımız durumlardandır. O kişiyi tanıyanlar ve yakın çevresi kişinin sarhoş olduktan sonraki davranışlarından ve ortaya çıkardığı kişiliğinden ötürü büyük bir şaşkınlığa kapılırlar. Çünkü kişiyi hiç bir zaman o kişilikte görmeye alışık değillerdir. İçki içip sarhoş olunca sapıtma, saldırganlaşma, duygusallaşma ve kırıp dökmenin sebebi, bu baskı altında kalan, ve ben olmasına izin verilmeyen benliğin aniden ortya çıkmasıdır. Çok sevdiğim bir arkadaşımın tespitidir. "Avrupa'da bizden çok içki içilir. Ancak bizdeki kadar olay çıkmaz. Eğer bizde Avrupa kadar içki içilseydi, sokaklardan oluk oluk kan akardı!" demişti. Yüzde yüz katıldığım bu tespitin nedeni, yine insanların ben olmalarına izin verilmeyişi, kişiliklerin baskı ile örselenmesidir. İçki içince bastırılmış duygular istem dışı olarak ortaya dökülüyor. Sonrasında ise duygusal gel-gitler, öfke patlamaları ve kırıp dökmeler ortaya çıkıyor. "Ya o kız buraya gelecek! ya da O patron bana muhtaç olup yalvaracak!" gibi duygusal patlamalar ortaya çıkıyor. Avrupalı eğlenmek için içki içerken, bizim insanımız efkarlanmak veya unutmak için içki içiyor. Bu yüzden de içki içip sarhoş olduğu zaman, türlü sebeplerle bastırıp gizlediği gerçek benliği aniden ortaya saçılıveriyor. Belki bu yüzdendir ki, bizde "Bir kişiyi tanımak için;  o kişi ile yolculuk yapmak, aynı çatı altında yaşamak ve o kişi ile içki masasına oturmak gerekir." denmiştir. Zaten alkolün binyıllardır tüm toplumlarda bu kadar sevilmesinin en büyük sebebi insanın kendisi olabilmesine yardım etmesi olabilir, kim bilir.

Ben olabilmek, benlik kurabilmek ve anlaşılmak birer ihtiyaçtır. Hatta Maslow un ihtiyaçlar piramidinde yer almasalar bile, bu ihtiyaç olma durumları görmezden gelinemez. İnsanın erdeminde ilerleyebilmesi ve kendini gerçekleştirebilmesi için, kendi kişiliğini ve benliğini de aşabilmesi gereklidir. Ancak daha “kendi” olamayan, yada kendi olmasına izin verilmeyen bir insan hiç bir zaman benliğini aşmak, sanat, felsefe, bilgelik ve erdem gibi kendini gerçekleştirme hedefleri peşinde koşamaz. Siz siz olun çocuklarınızın ve etkiniz altındaki insanların "ben" olmalarını engellemeyin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe