Yazaaneye Kaydol

Yazaanede Olan Bitenden Haberdar Ol:

Delivered by FeedBurner

Subscribe to Nevzatın Yazaanesi by Email

12 Ağustos 2022 Cuma

Düşünen "Ben" in Sonu, Duygular ve Bilgelik

Otomatik Pilot Ben

Ne zaman başladı bu yıldızlı gökler dönmeye?
Bense ne zaman başladım bu hayatı otomatik pilotta yaşamaya?
Yolda, caddede yürürken, akarken tüm hızıyla yanımdan geçip giderken hayat, hiçbir iz bırakmıyor bende,
Bisikletle süzülürken caddelerden, parklardan ve evlerin arasından,
Sabah işe giderken, akşam işten dönerken,
Işıklardan, yaya geçitlerden ve meydanlardaki kalabalıkların arasından geçip giderken hayat hiçbir bir iz bırakmıyor bende.

Yüzme havuzunda yüzerken, hatta soyunma odasında bile nasıl giyindiğimi hatırlamıyorum, 
Ne garip şey otomatik pilotta yaşamak!
Ne zaman başladım hayatı otomatik pilotta yaşamaya?
Çocukluğumdaki hayallere dalma alışkanlığımdan mı?
Normal akan hayatın sıkıcılığından ve tekdüzeliğinden mi?
Yıllar boyunca edindiğim alışkanlıkla hayallerimi tek hayatım haline getirdiğimden mi?
Ne zaman başladı bu yıldızlı gökler dönmeye?
Ne zaman başladım hayatı otomatik pilotta yaşamaya?
Kimse bilmez, Kimse bilemez!

Hiçbir zaman an'ı ve zamanın ruhunu yaşayamadım.
Bütün mevcut zamanlarımın anlarımı kaçırdım, 
hayatı hep ıskaladım.
Daha sonra bu kayıp anlarımı umutsuzca telafi etmeye çalıştım.
Hep bir faz farkı ile zamanı arkadan yakalamaya çalıştım. 
Düşünmeden (an'ı) yaşamayı neredeyse hiç deneyimlemedim.
Her zaman kafam bulutlu, sisli ve dumanlıydı. 

Atalarımızın tokat gibi sarsıcı, “düşün düşün boktur işin!” sözüyle düşünme gerçeğinin kötülüğünü ortaya koymuşlardır. Ancak ben hayatım boyunca bu sözü çok kaba bulur, aksine düşünme eylemine çok değer verirdim. Ben insanoğlunun yarattığı tüm medeniyeti düşünme yeteneğine bağlar, düşünme eylemini çok önemserdim. Zira,  bizi hayvanlardan ayıran ve tüm canlılardan üstün yapan yegane şey, soyut düşünebilme becerimizdi.  O zamanlarda eğer yeterince düşünürsem her sorunu çözebilecekmişim gibi gelirdi. Çükü, hayatım boyunca yaşadığım tüm sorunlarımı günlerce, gecelerce endişeyle düşünerek çözüme kavuşturduğumu düşünüyordum. Bu yüzden düşünme gücünü hafife alan, küçümseyen, yok etmeye çalışan felsefe ve öğretilere hep şüpheyle yaklaştım. Meditasyon gibi insanı kendi zihninin kölesi olmaktan kurtarmayı vadeden disiplinlere de bir çeşit spiritüel şarlatanlık olarak baktım. Bitmek bilmeyen düşüncelerimi hayallerimle birlikte harmanlayıp kendi kimliğim yaptım. Zira, düşüncelerim çoğunlukla bana ılık ılık, sağdan sağdan geliyorlardı. Düşüncelerim, benim çıkarlarımı koruyorlar, sorunlarımı çözmeye çalışıyorlar ve hatta, yüce egomu sarıp sarmalıyorlardı. Gün içinde yaşadığım sıkıntılı olayları tekrar tekrar bana yaşatıyorlar, bana bir çıkış yolu gösteriyorlar, ya da öfkemi ve nefretimi canlı tutmama yardım ederek egomu ölümüne savunuyorlardı. Ancak, hayatımın bir döneminde dertlerimin çoğunluğu fazla düşünmekten kaynaklandığını büyük acılar ve sıkıntılar yaşayarak öğrendim. Düşüncelerin duygularımızı oluşturduğunu ve duyguların da hayatlarımızın üstündeki olağanüstü etkilerinin ise ansiyeteye bağlı olarak uyuyamama ve panik bozukluğu gibi düşmanımın dahi başına gelmesini istemeyeceğim şeyleri deneyimleyerek öğrendim. Hayatımı kendi kendime dar etmeme neden olan korkular, pişmanlıklar, öfke, nefret gibi duyguların gücünü de bu süreçte öğrendim. Oysa ki, kendimi bildim bileli bu duygularımı ve bitmek tükenmek bilmeyen otomatik pilot düşüncelerimi (hikayeler, senaryolar ve hayaller) “ben” sanıyordum. Duygularım da o kadar güçlüydüler ki, beni bir sel gibi önlerine katıp sürüklüyorlardı. Ne öfkemi ne de korkularımı dizginleyebiliyordum.

Aslında kafamıza düşüncelerin gelip gitmesi normaldi. Çünkü, bizler birer insan idik. Ancak sorun bu düşüncelere inandığımız zaman başlıyordu. Düşüncelere inanmaya başladığımızda endişeleniyor, kaygılara kapılıyor, korkuyor, panik yapıyorduk. Kötü ve negatif düşüncelerin insanı stres, anksiyete ve depresyona soktuğu neredeyse herkes tarafından biliyordu. Çünkü, bu duygular bol bol kortizon ve adrenalin salgılamamıza neden oluyorlardı. Kanımızdaki belli bir düzeyin üstündeki adrenalin ise bizi anksiyete, depresyon  ve panik atak gibi hastalıklara yol açıyordu. Bunun yanında ılık ılık, sağdan sağdan yaklaşan pozitif düşüncelerin de en az negatif düşüncelerimiz kadar tehlikeli olduğunu şimdilerde anlıyorum. Çünkü ilk başta bizi ve çıkarımızı koruyor görünen otomatik düşünce sistemleri bizleri farkına varmadan tamamıyla tıpkı (parmak kapanı gibi) sarmalından kurtulamayacağımız düşünce girdabına düşürmekteydi. Ünlü düşünür Satre “Hayallerimi öldürdüm, çünkü benim şimdimi çalıyorlardı.” der. Aslında hayallerimiz ve otomatik pilotta çalışan, hikaye ve senaryolar üreten zihnimiz sadece şimdimizi değil yarınlarımızı da çalmaktadırlar. Zira, hayatın yaşandığı “şimdimizi" çalan otomatik pilot zihnimiz, şimdiyi telafi edebilmek için daha sonra kaybettiği anları telafi etmeye çalışmaktadır. Ancak bu esnada yine yeniden şimdilerimizi feda etmektedir. Bu tür zihin yapısıyla yaşayan bireylerde (mesela ben) telafi edilmesi imkansız kayıplara neden olmaktadır.  Bu nedenle sürekli bir zaman kayması ve geride kalıyormuş hissi oluşmaktadır. Satre'nin sözlerinin ötesinde bence, olumsuz yada olumlu düşüncelerimizi de öldürmeliyiz. Çünkü bizim çıkarımıza gibi görünen masum her bir düşünce ve fikir (keşke şunu deseydim, gelecek sefere şöyle yapacağım, böyle kendimi ezdirmeyeceğim…vb) biz istemeden duyguları tetiklemekte ve bize büyük zararlar vermektedir. Zira bilimsel araştırmalarda insan zihninin otomatik modda çalışan ve arka planda devam eden düşünceler üreten (abstract özet düşünceler) kısmının, şimdi mevcut durum ve gerçek sorunlar için mesai sarf eden (somut düşünceler merkezi) pre frontal korteksine nazaran daha çok strese ve kaygıya neden olduğu tespit edilmiştir. Daha doğrusu duygular beynin otomatik düşünce sistemi bölgesi tarafından yaratılmaktadır. Bizi gülümseten, korkutan yada heyecanlandıran anılarımız, korkutan yada kaygılandıran gelecek senaryoları, keşke onu deseydim yada öyle yapmasaydım...vb tekrarlanan geçmiş hikayeleri beynimizin otomatik pilot bölgesi tarafından yaratılır. Duygular ise vücudumuzun (gerçek veya kurgusal) her olaya verdiği tepkilerdir. Bu durum belki de, insanoğlunun yaradılışından gelen en büyük kusurudur (bug). Yani, bizi zihinsel olarak hasta eden şeyler kendi öz duygularımızdır. İçimizdeki acelecilik de zihnimizin otomatik pilot bölümü yüzünden oluşur. Hikaye yaratan zihnimizin şimdi burada olmasına rağmen başka bir yerde olmak istemesinden kaynaklanır. Burada farkında olan zihnimizin (pre frontal cortex) yapabileceği hiçbir şey yoktur. Çünkü biz o anda hikayeye angaje olmuş ve hayatımızın kontrolünü (otomatik pilot kısmına) kaybetmişizdir. O anda stres hormonları sonuna kadar vücuda basılmış duygusal kırılımlar (öfke, kaygı, korku…vb) kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu tür büyük duygusal kırılımlar da maalesef kendi acımızı artırmakta ve kendi kendimizi hasta etmektedir.  

 
Hayatta kalma mekanizmasında en kritik rol oynayan beynimiz vücudumuzun sahip olduğu enerji enerjinin büyük bir bölümünü harcamaktaymış. İşte bu yüzden zihnimiz gün içinde alışkanlıklarımız olan şeyleri yaparken (ki şöylenene göre tüm zamanımızın %95 inde) enerji tasarrufu yapmak için otomatik pilot moduna geçmekteymiş. Eckart Tolle’nin beynimi kanatırcasına zorladığı ve anlamak istemediği “siz düşünceleriniz ve duygularınız değilsiniz” sözleri şimdilerde yerini ve anlamımı buluyor. Biraz farklı bir açılımla bu önerme çok daha doğru bir hale geliyor. Bizler, elbette zihnimizin otomatik pilotta çalışan, hayaller kuran, düşünceler üreten, senaryolar yazan ve hikayeler uyduran (ruminasyon yapan) düşüncelerimiz değiliz. Zira, kendimizi, düşüncelerimizi ve duygularımızı farkında olan zihnimiz ile  gözlemlediğimizde bu otomatik düşünce sistemi kendiliğinden durmaktadır. Çünkü an'ı yaşayan, gözlem yapan ve spontane çalışan zihnimiz Pre Frontal Cortex denilen entelektüel zihnimiz tarafından idare edilmektedir. Beynimizde aynı anda her iki düşünme sistemi  çalışmadığı için hayallere, hikayelere, senaryolara ve kaygılara dalan zihnimiz öz gözlem anında kendiliğinden durmaktadır. Günümüz dünyasında faydaları her gün daha da anlaşılan meditasyon disiplini, bu gerçeğe dayanmaktadır. Meditasyon disiplini büyü, spirütüel olaya yada doğa üstü bir keramet kaynaklı değil, gözlemleyen "Ben"i uyandırarak, otomatik pilottaki zihninin durmasını sağlamaktadır. Otomatik pilot zihin durunca, zihnimizin kendimizi hasta eden duygularımızın neden olduğu kortizon ve adrenalin salınımları da engellenmektedir. İşte bu yüzden düzenli olarak meditasyon ve farkındalık disiplini edinen insanlar çok daha verimli çalışmakta, anı yaşamakta, kişisel ve meslek hayatlarında çok daha başarılı olmaktadırlar. Diğer yandan meditasyon, duygularımızın sebep olduğu zihinsel rahatsızlıklardan (anksiyete, depresyon, panik atak...vb) kurtulmamıza da yardımcı olmaktadır.

Düşüncelerimize çok dikkat etmeliyiz! Çünkü düşüncelerimiz duyguları, duygular da davranışları ve vücudumuzun tepkilerini oluşturur. Bu manada anksiyete, depresyon, panik bozukluk… vb gibi zihinsel hastalığın sebebi ve körükleyici unsuru bizi korumaya ve hayatta tutmaya çalışan kendi (öz) duygularımızdır. Bu yüzden boş yere duygularımızı tetiklememeli, bunun için ise, otomatik düşüncelerimizi ve hayallerimizi (korkuya ve kaygılara sebep olan) olabildiğince engellemeliyiz. Daha iyi ve daha güçlü bir zihin yapısı için adeta kendi kendimizi “şimdiye” mahkum etmeliyiz. Tarihte bu yüzden bir çok düşünür ve filozof an'ı yaşamayı ve gereğinden fazla düşünmemeyi bilgelik ve erdem olarak görmüşlerdir. 

Dr. İbrahim Bilgen'den Özlü Sözler

*Düşünceler güneş gibidirler, doğarlar ve batarlar. Düşünceler birer dalga gibidirler, yükselirler ve alçalırlar.
*Düşünce, olabilirliği muhtemel, olasılığı düşük olandır. Gerçek ise yalnızca gerçektir.
*Düşüncelerden korktukça, kaçtıkça ve onlara karşı önlemler aldıkça onların tuzağına düşmüş olursun. Tıpkı bir parmak kapanı gibi kaçmaya çalıştıkça düşünceler güçlenirler. Ne kadar düşüncelerinizle mücadele edip onlarla itişirseniz düşünceler artık size sahip olur! 
*Cesaretli olan insan hiç korkmayan bir insan değildir, cesaretli olan insan korkuyor olmasına rağmen orada durmaya devem eden insandır.

 
SON

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe